Jung eğitmeni ve eğitim koçu Selmin Gök, insanın kendini tanıyıp bulma serüvenini, Kendimi Buldum adlı kitabında altı arketip ışığında ele alıyor. Son ayların trajik olayına da değinen Selmin Gök, "Narin artık bir sembol. Koruyamadığımız çocuklarımızın sembolü. Oturduğumuz yerden sosyal medyada öfke kusuyor, 'Benim elimden ne gelir ki" diyerek sorumluluğu üzerimizden atıyoruz" diyor.

İnsanın kendiyle savaşı, kendine rağmen başlattığı savaştır. Kendi özündeki eksikliği ya da yanlışı görmek istemez. Oysa 'kendini yeniden' inşa dediğiniz şey, çoğu zaman bu gerçeği kabullenmekle başlar. Jung eğitmeni ve eğitim koçu Selmin Gök ile hem bu meseleleri hem de bireydeki 'liderlik' ruhunu yöneten altı temel arketipi ele aldığı kitabı Kendimi Buldum - Arketiplerle Dönüşüm'ü konuştuk.

Bilgi ve deneyimleriniz kendi yaşam yolunuzu çizmede sizde nasıl farklılık yarattı?

Bu sorunun birbirine paradoks olabilecek iki yanıtı var. Bilgi ve deneyim birikimim yolumu çizmeme, ilerlediğim yollarda kendimle olan mesafemi azaltmama yardımcı oldu. Söylediklerini yapan, yaptıklarını söyleyen biri olarak işimin kendimle tutarlı olmam konusunda beni hayatla hizaladığını söyleyebilirim.

Ne güzel böyle kendi kendini denetleyebilmek!

Her zaman böyle olmuyor elbette. İnsanım, kusurluyum ve kendime kör olduğum noktalar bitmiyor. Bilmek, yapmak ve olmak arasındaki ayrımlarda içgörümü kaybettiğimde ben de bazen bir dış göze ihtiyaç duyuyorum. Bunun için de ustalarla çalışmaya devam ediyorum. Kendini arama yolculuğu bitmez ve bitmemeli zaten!

YAŞAM AKTIKÇA DÖNÜŞÜRÜZ

Kendini bulmak meselesine sürekli vurgu yapıyorsunuz. Nedir kendini bulmak?

İnsan yalnızca başkalarına karşı değil kendisi için de merak duyabilmeli,” demişti Kierkegaard. Ben de aslında tam olarak merakla kendimizi arayan halimizi kastediyorum.

Mümkün mü bu?

Tabii ki. Kendimizle karşılaştığımızda, ben diye tariflediğimiz şeye yeni bir tarif getirdiğimizde kendimizi buluruz. Peki sonra ne olur? Tam netleştim, ben buyum dediğimizde, ben dediğimiz şeyi sorgulatacak olaylar yaşarız, yeni perspektifler elde ederiz, yaşam aktıkça dönüşürüz. Bu arayış ve kayboluş yaşam boyu devam eder. Kendimizi buldukça kaybederiz, kaybettikçe de buluruz.

LİDERLİĞİN ARKETİPLERİ

İnsan mikro bir evren. İnsanı genetik mirası arketiplerle nereye kadar anlayabiliriz?

İnsan, insanlığın ortak tarihinden, atalarından getirdiği bilinçdışı öğeler taşıyarak dünyaya gelir. Arketipler işte bu bilinçdışı öğelerdeki ortak kalıplar ve modellerdir. Biz bu kolektif kalıplarla benzer şekilde düşünür, hisseder, davranır, rüya görürüz. Jung’un tanımıyla kolektif bilinçdışımızda gömülü olan izlerdir. İnsanlığın ortak mirasında sayısız arketip vardır. Zaten sınırlı olsaydı insanlığı sınırlamış, gelişme potansiyelini göz ardı etmiş olurduk.

Kendimi Buldum adlı kitabınızı belli arketipler üzerine inşa ettiniz sanırım. Neye göre belirlediniz bu şablonları?

Jung arketipleri diye bilinen 12 liderlik arketipi, aslında Carol S. Pearson’ın oluşturduğu arketip karakterleri sistemidir. Ben bunlardan altısına bu kitabımda yer verdim, diğer altısını ise ikinci kitabımda yer vereceğim. Buradaki seçimin bağlamı 'liderlik' idi.

'YUMUŞAK YETKİNLİKLER'

Yıllardır bir eğitimci olarak iş sektöründesiniz. Oralarda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Yaklaşık 14 senedir şirketlerin yöneticilerine ve her rolden çalışana eğitim veriyor, bireysel koçluk yapıyorum. Son altı yıldır liderlik, satış ve tahsilat yönetimi, ilişki yönetimi ve takım koçluğu programları konularında şirketimdeki ekibimle beraber rehberlik ve eşlik ediyorum. Vaktimin çoğunu her seviyedeki yöneticilerle yürüttüğüm liderlik projeleriyle geçiriyorum.

Tam olarak ne yapıyor, insanlara neler kazandırıyorsunuz?

İş yaşamında liderlik değerlidir ve liderlik aslında nasıl yaşadığınızdır. Baba rolünde, satışçı rolünde ya da direktör rolünde hiç farketmez lider tutum ve davranışları sergilersiniz. Daha doğrusu sergilemeniz beklenir. Eğitim gelişim programlarında çalışanların iş yapma yetkinliklerini geliştirmelerine destek olmanın yanı sıra o roldeki liderliklerinde ayaklarına dolanan yumuşak yetkinlikler diye tabir edilen yetkinliklerin gelişimine destek oluyoruz.

Örnek vermenizi istesem...

Örneğin stresle başa çıkabilme, ilişkileri daha etkili ve işlevli yönetebilme, yönettikleri ekiplerde ortak hedeflere yürüyebilme becerileri gibi. Bu nedenle liderlik programlarımıza katılıp şehir dışı bir iş teklifine kabul veren de var, terfi alan da var, eğitim esnasında molada eşini arayıp, “Sana haksızlık etmişim,” diyen de var, eğitim sonrasında müşteri memnuniyeti seviyesini artıran şirketler de var.

BEKLEMEK... SABRETMEK... VAZGEÇEBİLMEK

İş hayatındaki eğitimlerin etki alanı iş hayatıyla mı sınırlı?

İnsan ruhunda da yaşamın kendisinde de ayrı gayrı olmaz. İnsan bütünlüğü arar, birliğe gider. Aksini düşünerek yaşayanlar var, bu bir çeşit uykuda olma hali, gaflet. Tam da bu yüzden ilk kitabımı herkese, herkesin hayatına değinecek şekilde yazdım. Sadece iş insanlarına yönelik yazmadım. İki tane Selmin yok. Özel yaşamımda da iş yaşamımda sebatı düşük biriyim. Özellikle son 5-10 yıldır kendi üzerimde çalıştığım konulardan biri bu. Beklemek, sabretmek ve hatta bazen bırakabilmek.

Arketipler doğuştan geliyorsa ve sözgelimi bir kişi doğuştan korkak ise, bilgi ve eğitimle nasıl cesur biri haline getirilebilir?

Ben bir insana doğuştan korkak demeyi tercih etmem. Korkaklık olarak tanımlanan birçok davranış, inanç, düşünce; sosyal çevreyle yetiştirilme tarzıyla ya da paradigmalarla şekillenir. Arketipler açısından konuyu şöyle ele alabilirim. Arketiplerin doğal akışına aslında müdahale etmiyoruz. Ancak yaşam yolunda başımıza gelen olaylarla, sosyal etkileşimle, aileden aldığımız öğretilerle bu arketiplerin ya aydınlık yanları örtülüyor ya da olumlu ve olumsuz yanları başkalarına yansıtılıyor. Biz bunları açığa çıkardığımızda o arketipin aydınlık yanını kullanabilir hale geliyoruz ve cesaretle dönüşüm için bir adım atıyoruz.

Yine bir örnek isteyeceğim raha iyi anlaşılsın diye...

Tabii ki, size kendimi örnek vereceğim. Ailem beni "İnsanları memnun et, hatta sana diken batırana sen gül ver" anlayışıyla yetiştirdi. Hükümdar arketipinin aydınlık yönlerinden biri sınır koyma becerisidir ancak ben Hükümdar’ın bu aydınlık yönünü çok uzun süre kullanamadım. Üzerinde çalışarak kendimi suçlu hissetmeme rağmen diğerlerine hayır demek mümkün oldu. Cesaret korkmamak değil, korkuya rağmen ilerlemeye devam etmektir.

SONSUZ VE DERİN KAYNAĞA İNMEK

Biraz kitabınızdaki önemli satış başlarına yoğunlaşalım. Gezgin arketipini açıklarken "Kendiyle kalmak sonsuz, derin bir kaynağa inmek gibidir" diyorsunuz.

Gezginin en önemli itici gücü merakıdır. İnsan, başka bir yere seyahat ederken, başka lezzetler tatmayı hayal ederken sadece o anı yaşayıp geçerse sahte gezgin olur. Gezgeç olabilir belki:))) Gerçek Gezgin o deneyimlerin içinde yolculuk ederken kendi hallerine de meraklıdır. O nedenle yeni bir departmana geçtiğinde, yeni bir şehre taşındığında, yeni bir aşk yaşadığındaki hallerine bakarak kendinin farklı suretlerini görür. Seyahat ettiği yerler, elde ettiği deneyimlerden öğrenir, kendini bulur.

Çocukluğumuzun arındırılmamış imgelerine takıntılıyız. Ve bu yüzden de yetişkinliğimizin zorlu geçişlerine kayıtsız kalıyoruz.” Bu ciddi bir problem!

Çocukken masum dünyamızla, anne ve babamızın bizi koruyacağına, birbirlerine de zarar vermeceklerine inanırdık. Ancak pek öyle olmadı. Bizi en acımasızca yargılayıp cezalandıran ve yalnız bırakanlar onlar oldu. Belki o kadarını bildiklerinden. Erginleşme sürecinde çocukluktaki gibi bu tip cennet imgeleri ile dolu bir yaşam inşa edersek, gerçekleri kabul etmekte zorlanırız. Masum’un gölgesi bizi ele geçirir ve bir belaya uğradığımızda “Böyle bir şey benim başıma nasıl geldi?” diyen iç sesle yetimin karanlık tarafına düşeriz. O zaman da hayatın iyi bir yer olması gerektiği inancına sahip çıkamayabiliriz, kurban zihnine düşer, inancımızı kaybederiz.

SOSYAL MEDYA SORUMLULUKTAN KAÇIŞ ALANI

Yetim arketipini okurken aklıma Narin geldi. Ve o günden beri düşünüyorum, "İnsan kime, nasıl güvenecek?"

Bu soru için yürekten teşekkürler. Narin artık bir sembol. Koruyamadığımız, can güvenliklerini sağlayamadığımız çocuklarımızın sembolü. Böyle şeyler artık göz önünde yaşanıyor. Her sabah bir çocuk ve kadın cinayetiyle uyanıyor, şiddet haberleriyle güne başlıyoruz. Olan biteni parmağımızı kımıldatmadan izliyor olmamızın çaresizliğini telafi edebilmek için sosyal medyada nefret saçıyoruz. “Ama ben ne yapabilirim ki, elimden hiçbir şey gelmiyor” deyip suçun tamamını yönetenlerin üzerine atıp rahatlıyoruz.

Sorumluluğun çoğu onlarda değil mi?

Tabii ki öyle. Zaten bir diğer gölge onların tavrıyla ilgili. Yasaları yapanlar ve bizi yönetenler bu tip olayları münferit olaylar olarak görüyor, kendilerince gerekçeler yaratıyor, başarısızlıklarını inkar ederek kolektif bir savunma alanı yaratıyorlar. Birbirlerine tutunmaya devam ederek ya yok saymayı ya da ötekini yani düşmanı suçlayarak sorumluluğu dışarı atıyor. Bütün bunlar Savaşçı, Asi ve Hükümdar arketiplerinin aydınlık yanlarının örtük olmasıyla da açıklanabilir.

Kendimi Buldum / Selmin Gök / Nova Kitap

A T6 A5593

--------------------------

Hayat fedakârlarla daha güzel

"Fedakârın ödülü, yaşamın canlılığını içine almaktır!" Bu çok motive edici bir yaklaşım, gerçekten de öyle mi?

Kesinlikle!. Cömert insan dünyaya karşı hassastır. Naziktir, zarafet ehlidir. O yüzden fırsat eşitliği olmayan insanlara acımaz, şefkat gösterir. İyiyi, güzeli takdir etmekte zorlanmaz, sadece kendi kapısının önünü değil komşusununkini de süpürür, Kendini kullanılmış da hissetmez. Hayat böyle güzel, fedakârlar sayesinde daha canlı, zorlukları daha göğüslenebilir bir şey. Cimri olana cimrilik yapmak kolay, öfkeliye hemen kızmak da. Tersini deneyin, gücünüz yetiyorsa siz cömert olun. Dış dünya bizim aynamızdır. Fedakar bir ailede büyüdüm ve fedakar dostlarım var. Ben de bu güvenle ve cömertlikle yoluma devam ediyorum. Biri sizi aptal yerine koyarsa Hükümdar gelir Fedakar’a set çeker, hiç endişeniz olmasın.

Hayatta bizi iyi yapan şeyler bazen kötülüğe de vesile. Ve bazen arada çok ince bir sınır oluyor. Bu drurumda ne yapmalı?

Kendimi Buldum-Arketiplerle dönüşüm kitabını yazma amaçlarımdan birisi de kendimize yardım etmenin mümkün olabileceğine dair inancım. Yaşam yolculuğumuzu önümüze koyalım ve hangi arketipin gölgesine düştüğümüzü, yaşadığımız olaylara bakarak analiz edelim, kendimize samimi olarak yaklaşalım ve iç görülerimizi artıralım. Böylece kendimize yardım edebilir, kendi elimizden tutabiliriz. Elbette uzmanlarla, koçlarla ve psikologlarla çalışmak çok kıymetli. Bununla birlikte içsel repertuarımız olan arketipleri, kendimize klavuz olarak görüp yaşamımızdaki izlerine bakabilirsek piyanonun 88 tuşunu da kullanabilen bir sanatçı olabiliriz. Her zaman dışardan bir yardım eli beklemek yerine kendi iç kaynaklarımızı kullanarak yolumuzu aydınlatabiliriz.

Kendimi Buldum bir kişisel gelişim kitabı. Bu türün bir hayli meraklısı var. Ama bir o kadar da özensiz ve sığ ürünler de. Çok istismara uygun bir alan değil mi 'kişisel gelişim?'

Engin Gençtan’ın İnsan Olmak, Erich Fromm’un Sevme Sanatı, Don Miguel Ruiz’in Toltek Bilgelik kitabı Dört Anlaşma, Doğan Cüceloğlu’nun Savaşçı kitabı dönüştürücüdür. Bazı tartışmalara girmek istemem. Bir alana, sosyal yönelim ve eğilim artıyorsa orada bir ihtiyaç karşılanıyordur. İnsanlar gelişir ya da gelişmez, dönüşür ya da dönüşmez. Sonucundan bağımsız her türlü alana dair okumak, araştırmak kıymetlidir. Çünkü bunlar da kendimi bulma yolculuğumuza dahildir. Kişisel gelişim kitaplarını bu arayışın bir parçası olarak görüyorum.

A T6 A3839

---------

Yolculuğun aydınlık ve gölgeli yanı

Arketipler (iç rehberlerimiz) olumlu yanları barındırdığı gibi olumsuzluklar da içerir. Yok saydığımız, sahiplenmediğimiz (olumlu/olumsuz), arzu etmediğimiz, yüzleşmek istemediğimiz, hoşlanmadığımız yönlerimiz ve bastırdığımız arzular bizi yıkar, dağıtır. Kayboluruz. İnsan, yaşam yolculuğunda bilincini artırarak içsel parçalarının olumlu yanlarını kullanabilir, gölge yanlarını dışarı yansıtmadan sahiplenebilirse gücünü eline alarak yola devam edebilir. Aksi halde gölgesine hapsolur. Öfke krizleri yaşayabilir, hastalanabilir, sürekli terk eden konumuna düşebilir, çapkın olabilir, bazı insanların ya da durumların varlığını yok sayarak kendini tahta oturtabilir… O nedenle gölge, benliği ele geçirmeden karanlık yanlarımızı bilince taşımak ve o parçalarımızla bütünleşmek; iyileşmenin- kahraman olma yolculuğunun vazgeçilmez bir parçasıdır.