Barışın, bolluğun, bereketin, saflığın, bilgeliğin sembolü, zeytin…
Büyük Tufan’dan Gılgamış Destanı’na ve Yunan Mitolojisi’ne kadar zeytine dair övgü dolu hikayeler, insanoğlunun tarih boyunca ona verdiği değeri anlatır.
Mesela hikayelerden birinde; Nuh Peygamber, Büyük Tufan dindiğinde denizin ötesinde hala kara kaldı mı, yeniden dünyada yaşanabilir mi diye öğrenebilmek için bir güvercin yollar. Güvercin ağzında taze koparılmış bir zeytin dalı ile döndüğünde tufanın bittiği ve yaşamın yeniden başladığı anlaşılır. Zeytin bu yüzden yeniden doğuşun da simgesi kabul edilir.
*
Zeytin ağacının bir adı da “Ölmez Ağaç”tır. Sadece meyvesi zeytin değil; zeytinin yağı da geçmişten bugüne adeta bir hazine olarak kabul edilmiştir. Öyle ki eskiler zeytinyağına “altın sıvı” derlerdi. Hem rengi hem de onlarca faydası nedeniyle en az altın değerinde olduğu için bu yakıştırma yapılmıştır.
Doğanın en büyük lütuflarından biri olan zeytin ağacı binlerce yıl yaşayabilir. 7 yaşından itibaren meyve verir. İçindeki vitamin ve minerallerle çok sağlıklı ve lezzetli bir gıda maddesi olmasının yanında tekstil, kozmetik gibi sanayide de kullanılır.
Ayrıca birçok Akdeniz ülkesinin “oleoturizm” olarak da adlandırılan zeytin turizmi bile vardır.
Uzun lafın kısası: Zeytini olan ve bunun kıymetini bilen toplumlar, bolluğa kavuşmuştur.
*
Dünyada zeytinin %95’i Akdeniz’de yetişir. Ülkemizde de başta Ege olmak üzere hemen hemen bütün bölgelerde zeytin bulunur. Bu açıdan dünyanın en şanslı ülkelerinden biriyiz. Böyle değerli, her yönden getirisi büyük bir ürün bu toprakları şereflendirmiş!
Peki, bizler sahip olduğumuz bu şansın farkında mıyız; zeytinin kıymetini biliyor muyuz?
Halk olarak belki çoğumuz zeytin ağacının değerinin ve öneminin farkında ama bizi yönetmeleri için seçtiklerimiz maalesef O’na burun kıvırıyor.
Ülkemizi zeytinle kalkındırmak ve markalaştırmak için adım atacaklarına, bu toprakların gerçek hazinesi olan zeytini yok etmek istiyorlar.
*
Kömürü ve diğer madenleri zeytinden üstün gören; maden için zeytini de, diğer doğal zenginlikleri de feda etmekten çekinmeyen bir anlayışla karşı karşıyayız.
Maden elbette önemli. Modern dünyada alıştığımız hayat tarzını devam ettirebilmek için enerjiye; yenilenebilir enerji devrimini gerçekleştirene kadar da madenlere ihtiyacımız var. Ancak neye neyi feda ettiğimizi de iyi anlamamız lazım.
Zeytin, “alt tarafı zeytin” denilip geçilebilecek bir ürün değil!
Yüzyıllarca meyve veren, bulunduğu bölgenin hem insanını doyuran hem ekonomisini kalkındıran hem de doğasını zenginleştiren zeytinle; ömrü 50 yıl civarında olan ve rezervi tükenince ardında geri döndürülemez doğa tahribatı bırakan madenleri bir tutmak mümkün mü?
*
Geçtiğimiz hafta halkın sesine kulak tıkanarak kavga dövüş komisyondan geçirilen ve AKP ile MHP’li milletvekili sayısı nedeniyle TBMM’de kabul edilmesi artık kesin olan yeni Maden Yasası sadece zeytin ağaçlarını değil, ormanlarımızı, toprağımızı, suyumuzu da tehdit ediyor. Bu yasa korunan alanlar, kültürel varlıklar ve meralar üzerindeki yasal koruma kalkanını da hepten kaldırıyor.
Doğaya paha biçilemez. Doğal zenginlikler madene feda edilemez. Yasa acilen geri çekilmelidir.
Flamingoların ölüm nedeni: Tarımsal sulama
Flamingolar için Dünya’daki önemli sulak alanlardan biri olan Tuz Gölü’nde 2 bin civarında yavru flamingonun tarımsal sulama nedeniyle meydana gelen kuraklık sonucu ölmesi STK’ların da tepkilerine yol açtı.
Doğaya Kuş Bakışı ve Ekoloji Derneği sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadelere yer verdi: “Kuraklık maalesef insan eliyle yapılan bir şey. Bölgedeki tarım yapısı değişmez ise flamingolarla birlikte insanlar da göç edecek. Çok yakın zamanda bırakın tarımda kullanmaya, içmeye su bulamayacaklar. Tarım politikalarının acilen değişmesi bölgedeki su sıkıntısını bir nebze giderir. Güneş enerjisi ve pompalarla her tarla başında, her gün yeni kuyu açılıyor ve kurumlar hala buna göz yumuyor. Şikayet ettiğimizde personel yok deniyor denetim için. Bence DSI en iyi yaptığı şeyi yapsın direkt kurutsun gölü biz de kurtulalım flamingolar da! Artık yürek dayanmıyor her yıl bu manzarayı görmeye.”
Doğa Derneği ise Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na seslenerek “Tuz Gölü’nde yine flamingo ölümleri gerçekleşiyor. Göldeki kuşların ihtiyacı olan su tarımda kullanılıyor. Özel Çevre Koruma Bölgesi olan göl neden korunmuyor?” açıklamasını yaptı.
İnsan dikkatsizliği yüzünden orman varlığımız yitiyor
Yaz sıcaklıklarındaki artışla birlikte orman yangını riski de büyüdü. Son 1 ay içinde İzmir’de Karaburun, Foça, Dikili ve Aliağa ilçelerinde orman yangınları meydana geldi. Son olarak İzmir’in Foça Ilıpınar ve Aliağa Horozgediği bölgeleri arasında kalan ormanlık alanda 25 Haziran günü çıkan yangın güçlükle kontrol altına alındı. Yangında ormanlık alanlar ve birçok hayvan zarar görürken, evler tedbir amaçlı boşaltıldı. Yetkililer bir kez daha vatandaşlardan sigara izmaritlerini doğaya atmamaları ve ormanlık alanlarda ateş yakmamaları çağrısında bulundu.
Ege Orman Vakfı da yazılı açıklamasında şu uyarıları yaptı: “Her orman yangını sonrası aynı şeyi söylüyoruz; ciğerlerimiz yandı! Peki, ciğerlerimizin yanmaması için neden yangın öncesi tedbirleri uygulayamıyoruz? Yapılan tüm uyarlara rağmen büyük çoğunluğu insan kaynaklı dikkatsizlik ve ihmal sonucu çıkan yangınlar sonucu orman varlığımızı günden güne kaybediyoruz.
Orman yangınları için yüksek riskli günler devam ediyor. Özellikle 1. ve 2. derece yangına hassas bölgelerde ormanlarımız yangınlara karşı risk altında olup, orman-insan etkileşimimizi azaltarak çok dikkatli olmalıyız. Valiliklerin aldığı karar ile pek çok ilimizde 30 Ekim’e kadar ormanlara giriş yasağı olduğunu hatırlatarak, herkesi duyarlı ve dikkatli olmaya davet ediyoruz. Ormanda duman ya da ateş gördüğünüzde Acil Çağrı Hattı 112’yi arayabilirsiniz.”
KULAĞIMIZA KÜPE OLSUN
"Köpekler cennete olan bağlantımızdır. Kötülük, kıskançlık ya da hoşnutsuzluk bilmezler. Muhteşem bir öğleden sonra bir yamaçta bir köpek ile oturmak cennet bahçesinde olmaktır. Orada hiçbir şey yapmamak sıkıcı değil, huzur doludur."
- Milan Kundera