Ocak ayı yeni yılın ilk bölümüdür, temiz başlangıçlar zamanıdır.
Kimimiz için ise hüzün...
Ve benim için de...
En çok Ocak ayında ölümle yüzleşmişimdir.
İşte o yüzden Ocak'ta kaçarım kendime.

***

Biraz ara verme zamanı şimdi.
Trende giderken Vecdi Altay ile çay içeriz muhtemelen.
Sonra onlarca mikrofonun bulunduğu masadan gencecik çocukların ölümüyle alay eden bürokrat kılıklı katille yeniden yüzleşirim.
Havada, Özgür Turan Atila, Büşra Bek, Elif Koyuncuoğlu, Ceren Okkalı, Oğuzhan Tozburun, Can Dokumacı ve Tarık Şükrü Yılma ile gökyüzünün en beyaz yerinde oturup sohbet ederim.
Sonra kardeşlerle, yeğenlerle, gelinlerle, akrabalarla buluşma zamanı.
Karla karışık otobüs yolculuğuyla anneyle, babayla kavuşma anı.
Hep dinlediklerini sanarak, hep anladıklarını umarak, içimden geçenleri bazen isyan ederek anlatma ritüeli.
Ölümün insan ruhuna verdiği çekidüzenle...

***

Yağmur ve çamur var aklımda, sekiz yaşında ilk kez tanıştığımda ölümle.
46 yıldır hüznün kulaklarımı tırmalayan soğuk sesini duyarım Ocak ayında.
Ve ne tuhaftır ki içime saplanan ölümün hançeri hep Ocak ayını bulmuştur.
Soğuk, yağmur, ölüm, hüzün ve Ocak...
Veda edip giden kim varsa hayatımızdan Ocak'ta buluşuruz.
Biraz bulutlarla, biraz toprakla.

***

Farkındayım, biraz hüzünlendiniz.
Sizin de yitirdiklerinize gitti aklınızın çoğu yüzdesi.
Olsun iyidir, anımsamak da iyidir, anımsanmak da.
Güldüren tarafı da vardır ölümün.
Fıkralarda olduğu gibi...

***

Günlerden bir gün Azrail Temel'in yanına gelir ve “Kardeş vaktin tamam hadi gidelim” der.
Temel de uyanık, yalvarır, “Bana 5 yıl süre ver ondan sonra gel al canımı” diye.
Azrail “tamam” der.
Temel de kendi kendine “Eğer pilot olursam beni havada yakalayamaz” diye düşünür.
Beş yılın sonunda Azrail, uçak kullanan Temel'in yanına gelir ve “Vakit doldu, gidelim” der.
Duruma şaşıran Temel de “Şimdi canımı alsan uçakta 300 yolcu var onlar ne olacak” diye sorar.
Azrail öfkeyle yanıt verir: “Oğlum 5 yılda hepinizi bir araya getirene kadar anam ağladı zaten...”

***

Ve yaşadıkça kaybetmememiz gereken tek şey.
Umut...
Gözlerimizi kapayıp sevdiklerimize veda edene dek hepimizi ayakta tutacak olan, sıkı sıkıya bağlanmamız gereken.
İşte onu kaybedersek, yörüngemiz kayar.
İçeride, dışarıda, okulda, işyerinde.
Umudunu kaybetmeyenler için var olmalıyız.
Selahattin Demirtaş'ın cezaevinde yazdığı dizelerdeki gibi:
“Bazen soğuk oluyor burası
Üşüme sırası
Bana gelince
Birer birer yakıyorum boş kelimeleri
En çok da
Umutsuzluk yanarken
Isıtıyor yüreğimi
Daha iyi olacak
Daha güzel
Sen de yak gemileri
Daha güzel yak...”