Önceki gün "Biz kavga istemiyoruz. Huzur içinde yaşamak istiyoruz. Yürüyüşümüz, bu ülkeye adalet gelinceye kadar devam edecek!" deyip Adalet Yürüyüşü başlatan Kılıçdaroğlu'na karşılığı, yine birtakım vahşiler bildikleri dilden vermekte gecikmedi.
"Vur de vuralım ölde de ölelim" deyip ellerinde silahla, tüfekle, satırla, palayla verdikleri pozlar havada uçuştu.
Tek bildikleri iletişim şekli bu çünkü.
Dayak yiye yiye büyütülmüşler.
Dayak yiye yiye eğitim almışlar.
Otoriteden korkmayı ve sorgusuz sualsiz biat ederek yaşamayı biliyorlar, başka bir yaşam şekli görmemişler tanımıyorlar.
Senden güçlü seni dövecek, sonra sen de gidip kafanı bozan kim varsa kafa göz dalacaksın.
Sokakta sana yan bakanı...
Evinde çocuklarını, karını...
Gerekirse en yakın arkadaşını...
Konuşmak, anlamak, itidal, hoşgörü, fikir özgürlüğü... Bu kelimeler ve tanımı datalarında yüklü değil, yok...
Bu yüzden evrimlerini tam olarak tamamlayamıyorlar.
Hep öfkeliler.
Öfke onların yakıtı hatta.
O yakıtı yeteri kadar almadan hareket kabiliyetlerini yitiriyolar.
O yüzden bu arkadaşları sürekli gazlamak, depolarını kinle, nefretle doldurmak lazım.
Eh malum, yakıt sıkıntısı çektikleri söylenemez.
O açıdan çok şanslılar!

Trip atma zamanı mı?

Dün tüm bu tehditlere rağmen Kemal Kılıçdaroğlu'nun arkasına sadece "adalet" isteyen binlerce kişi katıldı ve yürüyüş başladı.
Ben bu yazıyı yazarken çok şükür ki tatsız bir olay yaşanmamıştı. Dilerim öyle de biter ve yürümek gibi dünyanın en naif protesto eylemi kimsenin canı yanmadan ve amacına ulaşarak son bulur.
Bu yürüyüş başladığında sadece eli silahlı vahşiler değil demokrat ve aydın sayılan taraftan da alaycı karşı sesler yükselmeye başladı.
Bir şeyi de beğenin, bir şeyle de alay etmeyin be kardeşim!
Dokunulmazlıkların kaldırılması oylanırken iki elini birden kaldıranların...
'Hayır'lar gözümüzün içine baka baka çalınırken sesini çıkarmayanların...
Ekmeleddin'i bize aday diye çıkaranların, iş başa düşünce bize "haydi yürüyelim" demesini protesto ediyoruz ve yürümüyoruz dediler.
Yerden göğe kadar haklı bile olsalar, söyleyin ne yapalım yani şimdi çocuk gibi küsüp meydanı hukkusuzluğa, haksızlığa, adaletsizliğe bırakıp demokrasiden umudumuzu tamamen mi keselim?
***
Zaman birbirimize küsme, kapris yapma, trip atma, ders verme zamanı değil.
Barışa, elden yitmek üzere olan demokrasiye, cumhuriyet rejimine, hak ve adalete yürüme zamanı.
Hem kararlı hem sakince.
Mücadele edecek çok daha güçlü konular varken "sen de bana bunu yapmıştın ama..." deyip işi aile içi karı koca kavgasına dönüştürmeseniz keşke...
Adalet için... "Hala" güzel sayılabilecek bu güzel ülke için...

oncel

Ayakkabıya da taktılar

Dün "karşı mahalle" bu yürüyüşü ve amacını sulandırmak için elinden ne geliyorsa yaptı.
Kemal Kılıçdaroğlu'nun yaşıyla dalga geçip 'Arkadan bir ambulans gelsin de bu sıcakta 'telef' olmasın' diyenler oldu. 'Telef' sözcüğünü özellikle seçerek.
Molalarda içilen sulara işaret edip, 'Vay bir de oruç tutmuyor kafirler' denildi.
Hızlarını alamadılar adamın spor ayakkabılarına da kafayı taktılar. 350 liralıkmış çok pahalıymış.
Eee?
Lükse, saltanata, şaşaya, şatafata bu kadar düşkün bir güruhun ortalama bir spor ayakkabısına laf etmesine gülmek lazım ama biz de artık bu sersemliklere gülecek hal de kalmadı.
Ya da ayakkabı onlara ayakkabı kutularını çağrıştırdığı için bir anda gözleri kararıyor olabilir. Ne dediklerini bilmiyorlar.
Her zamanki gibi...