Bir de her gün yanında doktoru ile birlikte yüzmesi... Gelen tur teknelerine, yelkenlilere yanaşıp insanlarla sohbet etmesi, davet edildiği teknelere çıkıp çay kahve içmesi vs.
Yaz geldiğinde gazeteler Özal'ın bu görüntüleriyle dolar taşardı, çok iyi hatırlıyorum. Şimdi Okluk Koyu denildiğinde ise inanın kalbim acıyor kalbim. Hani şu 50 bin ağaç katledilerek yapılan yeni yazlık saray inşaatı var ya, işte geçen hafta o bölgeyi yakından görme fırsatım oldu. Fırsat derken; kahrolma, üzülme, isyan etme fırsatı.
***
Çevre halk ve esnafla konuştukça saçımı başımı ne tarafa doğru yolsam diye karar veremedim. Çünkü Sadun Boro'nun 'cennet' olarak tanımladığı ve bu tanımı sonuna kadar hak eden, beni buraya gömün dediği bu olağanüstü koyu sanırım son kez görenlerden biri oldum. Koy katledilmeden ve girişi yasaklanmadan! Evet, bu yeryüzü cennetini, bu büyülü koyu daha önce görmediyseniz bundan sonra da göreceğinizi pek sanmıyoruz. Çünkü Okluk Koyu biz sivil halka, biz maraba takımına, biz 170 metre yatı olmayanlara kapatılıyor.
***
O koya artık sadece cumhurbaşkanı, ailesi, yakınları ve Araplardan, özellikle de Katarlılar'dan başka kimse giremeyecek gibi görünüyor. Daha doğrusu iddia ediliyor. Zamanla göreceğiz.
300 odalı yazlık saray yaptırmak için 50 bin ağaç kesildiği yetmiyormuş gibi bir de Arap görgüsüzlüğünün abideleri 170 metrelik yatların yanaşacağı bir marina için canım deniz dolduruluyor. İnsanın böyle bir proje çizmesi, o projeye onay vermesi için vicdanının olmaması gerekiyor.
***
Hadi biz marabalar artık o cennet koya giremeyeceğiz. Peki orada doğup büyüyen ve yaşamlarını bu bölgede geçiren yerli halkın başına gelenlere ne demeli? Tam 30 parsele devlet bildiğin el koyuyor. Bu insancıklara arazilerini karşılığında verilen yer nerede dersiniz? Aydın'ın dağlarında!
Daha bitmedi. Koyda bir iki tane balık restoranı var. Bu insanların tek para kazandıkları, aylar yaz ayları. Ve tabi bayramlar. Geçtiğimiz kurban bayramında Cumhurbaşkanı tatilini Okluk'ta geçirmek istediği için ne yapılıyor bilin bakalım. Evet bildiniz, mekanların açılmasına izin verilmiyor.
Hiçbir yasal gerekçeye dayanmadan, keyfi olarak, 'dükkanlarınızı açmayacaksınız' emri veriliyor. Valiliğe, kaymakamlığa yapılan itirazlar hiçbir işe yaramıyor.
***
Çevre halkın anlattığına göre bir süre önce (aslında bir tarih var da, haydi şimdi oraya bağlamayalım mevzuyu) Katarlılar gelip tüm çevreyi geziyorlar. Ve pek beğenmiş oluyorlar ki onların ziyaretinden hemen sonra koydaki 30 parsel tapu sahibine, yörenin yerli halkına yani, "haydi artık siz buradan tıpış tıpış gidiyorsunuz" emri geliyor. Bunlar, bu olayları birebir yaşayan yerli halk tarafıdan bana anlatılanlar. Müthiş bir isyan ve üzüntü içindeler.
***
Yazık, inanın yazarken kalbim sıkışıyor. Bir cennet parçasının yeşilini biçmek, denizini gemiden hallice tekneler için doldurmak, yerli halkı yerinden yurdundan etmek hangi vicdana sığar? Bu neyin hırsı, neyin hıncıdır? Bu doğa düşmanlığı, bu beton merakı? Bu büyüklük, azamet, görkem ısrarı? Oysa ki "tevazu güçtür". Yakıp yıkarak, bozarak, talan ederek gelen güç ise zehir.
Bunu da hiç unutmamak gerekir.
Tek bizim ev satılmadı
Katarlılar'a satıldığı iddia edilen bir diğer koy ise İngiliz Limanı. İngiliz Limanı’nda dünya yerinden oynasa, teknelerin oynamayacağı adeta bir göl. O derece korunaklı. İsmiyle ilgili ise iki hikaye anlatılıyor.
***
Birincisi I. Dünya Savaşı sırasında, İngiliz donanmasına ait bir gemi, Rus veya Alman olduğu söylenen gemiler tarafından kaçarken, saklı bir cennet olan bu koya ulaşıyor ve bir süre burada saklanarak, kendisini kovalayan gemileri atlatmayı başarıyor.
İkincisi de 2. Dünya Savaşı sırasında İngiliz donanmasına ait gemilerin buraya sığındığıyla ilgili. Dışarıda Alman gemilerine zarar veren İngiliz gemileri bu koyda saklanırlarmış, hatta üstlerini ağaçlarla örtüp, kamuflaj sağlarlarmış. Alman uçakları bile onları göremezmiş.
Şimdi balık avlamanın bile yasak olduğu, bu zamana kadar pamuklara sarılmış bu koyun da Katarlılar'a verildiği konuşuluyor. Çöllerden, petrol kuyularından, gelen doymak bilmez bir ağız, çürük dişleri ve kötü kokularıyla kabus gibi üzerimize çöküyor. Memleket parsel parsel satılıyor. Ve ülkenin yarısının ruhu bile duymuyor.