Klavyenin başına oturdum. Kara para aklamakla suçlanan Sezgin Baran Korkmaz’ın yani SBK ile ilişkili olduğu iddia edilen 8 sayfa olduğu bildirilen listedeki gazetecilerle ilgili yazacaktım.

Çetelerin medyasını, medyanın çetelerini! Gerçeğin, hakikatin peşinde koşan gazetecilerin ne kadar az kaldığını… Dünya Basın Özgürlüğü sıralamasında 180 ülke arasında 149. sıradaki Türkiye’nin 2022 Basın Özgürlüğü raporunu… Geçmişini aklamaya çalışan bir organize suç örgütü liderinin tüm gerçekleri paylaştığını, gazetecilik yaptığını söylediğini… Sanat, kültür, bilim insanlarının, aydınların, farklı ve muhalif sesli düşünenlerin baskı, şiddet gördüğünü, susmazlarsa zindana atıldıklarını… Haberlere getirilen erişim yasaklarını… Haksızlıkları, hukuksuzlukları... Korku ikliminin nasıl yerleştiğini yazacaktım.

xxxx

TV açıktı. Halk TV’de Medya Mahallesi vardı. Haftanın ilk konuğu; Günaydın Gazetesi yıllarımızdan meslek büyüğüm Orhan Bursalı’yı konuk ediyordu Ayşenur Arslan. Bursalı da SBK’dan para aldığı öne sürülen gazetecilerden söz ediyordu. Aklıma sabah okuduğum Cumhuriyet’teki yazısı geliverdi Bursalı’nın. “Bir ülkenin ruhu var mıdır? Varsa bu para mıdır?”dı başlığı… Muhteşem bir yazıydı. Çinli Doktor Yazar Han Suyin’in “Gerçek, tıpkı ameliyat gibi, can yakabilir ama iyileştirir” sözünü o kadar net doğruluyordu ki. Ben de “bu yazıyı herkes okumalı” dedim, alıntıladım köşeme.

xxxx

Peş peşe soruyordu Orhan Bursalı ustamız yazısının girişinde:

“Siyasetin ekseninin hep ekonomik çöküntü üzerinde dönmesi, sizi rahatsız etmiyor mu? Peki bir ülkenin ruhu nedir? Köprüler, otobanlar, tüneller, gökdelenler midir? Çalıyorlar ama çalışıyorlar? Ahlaksızlık mıdır ülke ruhu, yapılan bir işle, bir tünelle değiş tokuş ettiğimiz?”

Devam ediyordu Bursalı:

“Çalıyorum ama sana otoban köprü veriyorum. Bunları sana çalmadan veremem, biliyorsun... Bu devran böyle döner... 20 yıllık iktidar, bir ülkenin ruhunu çaldı…Ülkeyi çaldı! Ülke ne köprü yapmaktır, ne tünel ne otoban, ne gökdelen! Köprü, tünel, otoban ile bakın neyi değiş tokuş etti, etmek istiyor: Çağdaşlık koşusunu...Kadın-erkek eşitliğini... Bilimi, ileri bakışı, eğitimi, gerçek ülke sevgisini, yaratma gücünü ve yeteneğini, yetkin beyinleri... Hep bunlar çalındığı, çökertildiği; köprü, yol, tünel ile değiş tokuş edildiği için ülkenin ruhu yok oluyor. Yok olduğu içindir ki milletin yarısı meydanlarda ‘Bana ne vereceksin?’ gözleriyle ve sözleriyle politikacıya bakıyor. Anket şirketleri ‘milletin derdi ekonomi’ raporları yayımlıyor. Aslında bugünkü büyük ekonomik çöküşün arkasında, bu büyük değiş tokuş yatıyor.”

***

Bu sayededir ki; ‘Gezi’de camileri yaktılar’ çok açık seçik yalanı, en zirveye tırmanmıştır. Sözde din âlimleri akıllarını sepete koyarak, ‘Fiyatları Allah belirliyor’ gibi zırvalıklarla milletin karşısına çıkabilmektedir vb. Çünkü ülkenin ruhu tünellere, otoyollara, yalanlara bilerek ve isteyerek peşkeş çekilmiştir. Şüphesiz, insanı ekonomik olarak giydirebilirsiniz yeniden ama temel meselemiz ülkeye çalınan ruhu nasıl giydirebileceğimizdir.”

xxxx

Adnan Özer nasıl yazdıydı?:

“Yurdum, yonca kirpikli efendim.

Doğmuşum yeşil ellerine,

Anamın sehere terli bir gül gibi erdiği gece…”

“Yonca kirpikli” ruhu çalınan ülkem.

Garip, hüznün en çok yakıştığı, öylece mahsun ülkem.

“Elbet hak dönenir, döner de gelir,

Bulur her şey yerli yerini…

Memleketim, memleketlim benim…”