Kasabamızda radyosu olan ayrıcalıklı evlerden biriydik 1950’li yıllarda. Lambalı “Luxor” marka, bej renkli, üstü dantel örtülü, arkasında kocaman Berec pilli radyomuzu nasıl unuturum? Telefonu olan evi ilk kez ortaokul öğrencisiyken Ceyhan’da (yıl 1958 olmalı) teyzemlerde görmüş, konuşmuş, tadına varmıştım.

Cep telefonunu düşümde bile görmem olanaksızdı. Sonra televizyonla tanıştık 1968’de. “Telesafir” olduk komşularımıza. Açılışından kapanışına dek tek kanallı TRT kanalına odaklandık ulusça! Peki bilgisayar? Bir girdi pir girdi derler ya, öyle işte. Evlerde, ellerde tabletler, telefonlar, dizüstüler yaşamımızın çılgınlığını yarattı.

Bilimkurgu filmlerinde görülen, insana benzeyen, konuşan, yürüyen ama duyguları olmayan “makine insan” olarak tanımlanan, insan yaratımı “robotlar” yakın bir zamanda insana, dünyaya egemen olur mu dersiniz? Şaşkın biçimde düşünüyorum; olasıdır insan beyninden robotlara aktarma yapılması… Bu tür çalışmaların yapıldığına ilişkin haberleri de duyar olduk! Dijital, sayısal, yazılım, bilimin dayanağı olan bilginin, düzenli, ussal biçimde, elektronik aygıtlar aracılığıyla işlenmesi diye bilinen “bilişimin”, makine insan diye tanımlayacağımız robotun dünyadaki gelişmelerini, kazanımlarını, egemenliğini daha sıklıkla duyacağız, izleyeceğiz anlaşılan.

Öğrenebilen, gelecekte insan anlak ya da zekâsından bağımsız gelişebilecek bir “yapay zekâ” kavramına doğru haberler de artık gündemimize yerleşti. İnsanın evreni, doğayı anlama çabasında kendisine yardımcı olabilecek belki de kendisinden daha çözümlemeci, yetenekli, insan ötesi varlıklar oluşturma düşünün bir ürünü mü yoksa tüm bu yaşanılanlar? Zekâ (anlak), belleğin öğrenme, öğrenilenden yararlanabilme, yeni durumlara uyabilme yeni çözüm yolları bulabilme yeteneği olarak da açıklanabilir.  

Geçen hafta dünya genelinde “yazılım bunalımı” yaşandı. Söz konusu sorun dünyanın dört bir yanında çok sayıda bankayı, havayolu ulaşımını, uzak iletişimi, televizyon kuruluşlarının yayınlarını etkiledi. Bu arada sanal gerçekliğin ürünü siber sözcüğü de dağarcığımıza eklendi.     İngilizce ‘Cyber’ sözcüğünden uyarlanmış olan siber, kısaca “bilgisayar ağlarına ait, internet, bilgisunar kaynaklı” anlamlarına karşılık geliyormuş. Siber güvenlik ise bilişim sistemleri altyapısında, sanal ortamda oluşacak baskılara karşı koruma sağlayan çözümleri içeriyormuş. Görünen o ki; bu tür sözcüklerle, kavramlarla, eylemlerle sık sık karşılaşacağız.

Demişken, yeniden aklıma geldi. Yazar dostum İlhan Soytürk, bu gelişmelerden geri kalır mı? Bilimle sınırsız imgelem gücünün buluşmasını romanına taşıdı. ‘Uzaklar yakın’ dedi. Hem yapaya hem gerçeğe hem makineye hem insana… ‘Sibernetik Kesişmeler’de buluşturdu bizi. Romanın kahramanlarıyla meraklı bir yolculuğa çıkardı. Şairin, öykücünün, romancının, sanatçının imgelem, kurgu, sezgi, düş gücünü yabana atmayalım. Bilime inanalım; bilim kurguya, yaratıcı çalışmalara da…