“Sanatımı yaparım, gerisinden bana ne?” tuhaflığında hülyalar, rüyalar ve de kendinden menkul tatminler içinde debelenenler hariç, her sanat emekçisi yaşanan ekonomik bataklığın da, siyasal garabetin de farkındadır. Yayıncılar Birliği başkanının açıklamalarını okuyup dinlediniz mi? Kâğıt üstünden yaptığı değerlendirme, ekonominin yalnızca mide doldurmakla ilgili bir şey olmadığını, içine yuvarlandığımız korkunç durumun, bireysel ve toplumsal yaşamlara nasıl yansıyacağına dairdi. SEKA gibi dev bir kurumun mahvedilmesinden sonra, kâğıt konusunda da dışa ve ithalatçı tayfanın insafına bırakılmış bir ülkenin, yayıncılık konusunda itildiği cehennemi anlatıyordu. Taammüden yaratılan ve her gün biraz daha derinleşen ekonomik cehennemin sanata, sanat emekçisine, topluma nasıl belalar taşıdığını ve taşıyacağını, kendi alanından attığı çığlıkla anlatmaya çalışıyordu. Kâğıdın pahalanması, zaten yerlerde sürünen kitap satışlarını daha beter hale getirecek, bu da yazar-yayınevi-dağıtıcı-okur zincirinin boğazıma dolanıp bizi boğmasına yol açacaktı. İşin sanat boyutunu bir yana bırakalım, örneğin ders kitaplarının fahiş fiyatlara yükselmesini hızlandıracaktı. Yeterince algılandığını, dert edileceğini, kaygıyla paylaşıldığını söyleyebilir misiniz? Söylerseniz, iyi niyetinizden lütfen bir parça da şu garip yazara gönderiniz.
Ama bir koşulla! Kişi başına tüketilen kâğıt ortalamasında (Elbette tuvalet kağıdından söz etmiyorum, etmem gerektiğini de biliyorum) dünya liginde kaçıncı sıradayız? Okumaktan söz etmiyorum, genel istatistik açısından kişi başına düşen kitap sayımız ne? Gazete sayımız ve tirajlarıyla, genel nüfusumuz arasındaki oranı biliyor musunuz? Lütfen yanıtınızı “Dijital kitap, internet üstünden okuma, değişen okuma alışkanlıkları vb” gibisinden malumatfuruşluk yapmadan veriniz. Bu işin kâğıda dair fotoğrafıdır. Üç beş kahraman sayesinde sürdürülmeye çalışılan yayıncılık alanında, hiçbirimizi şaşırtmayacak çölleşmenin hızlanması işte bu saçma ve acilen değiştirilmesi gereken ekonomi politik garabet yüzünden olacaktır.
Sanatın öteki alanlarında ne olabilir ki diye merak edenler, bir ülkenin kimlik ve kişilik göstergelerinden olan parasının, yabancı paralar karşısındaki durumunu, dışa bağımlı ekonomik yapısını, sınıflar arası korkunç uçurumda iyice sıkışan ve her açıdan yoksullaştırılan toplumu ve “Aç karnına mehtap mı seyredilir, başlarım sanatına!” diyecek olan insanlarımızı düşünerek işe başlayabilir.
Sonra isterseniz çalgısından boyasına, point’inden (adı bile böyledir bale pabucunun ve bu da onun ithal edildiğini gösterir) fırçasına paletine, makyaj malzemesinden filmine cd’sine, kamerasından mikrofonuna, spotundan aklınıza gelmeyecek nicesine, daha malzeme bakımından bile “yerli ve milli” olamamış öteki alanlara kayabilir ve sanatın ahvalini düşünebilirsiniz. Tahammülünüz varsa, sanattan alınan vergilere, salon kiralarının durumuna, bu ucube ekonomi politiğin bilet fiyatlarına nasıl yansıyacağına geçebilirsiniz.
Eh bu arada, sanat emekçilerinin de “insan gibi” yemeye içmeye, çoluk çocuk geçindirmeye, çağdaş koşullarda yaşamını sürdürmeye ihtiyacı olduğunu ve bunu nasıl yapabileceklerini eklerseniz, bu da sizin ayaklarınızın yere bastığını kanıtlar. Elbette ve yine bir koşulla, sanat ve sanat emekçisi denilince, aklınıza medya maydanozları, ekran gülleri, yandaş kuyrukçular gelmiyorsa!Hepsinden vaz geçtim, “Sanatsız kalan bir ulusun yaşam damarlarından biri kopmuştur” diyen büyük iradenin ne demek istediğini ve bundan payınıza ne düştüğünü aklınıza getirmeniz bile, meselenin neresinde durduğunuzu gösterecektir.
İşin bir de “iğne çuvaldız” boyutu olduğunu unutamayız. Bu pespaye ekonomi politik karşısında, sanat örgütlenmeleri neden vardır, öngörü kalibreleri ne ölçüdedir, itiraz ve talep katsayıları ne âlemdedir, acep hep mi ayağına basıldığında bunları aklına getirir diye de, sorgulamayı sürdürmek-boyutlandırmak gerekir. Ekonomi politik, yaşamın ta kendisidir ve tıpkı bugün olduğu gibi endamımızı rötuşsuz gösterir. Bakmanın ve görmenin tam zamanıdır. “Sanatını yapıp, gerisine karışmayanlar” ile sanatsız kalmanın kederini bilemeyenlere gelince, mesela bin Marx’la milyon Kapital gelse, onlar için çare yoktur. Geçiniz!