Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halk oylaması sonrası yaptığı konuşmada, “Türkiye'de 2. sınıf vatandaş yoktur. 80 milyonun hepsi birinci sınıf vatandaştır” dedi...
Aradan üç ay geçti, 15 Temmuz konuşmasının birinde “bu fakirin canını alınca 60 milyonu teslim alacaklarını sandılar” dedi. Diğerinde ise, “O gece 50 milyonluk Türkiye'nin geleceğini ve istikbalini kurtardık” şeklinde konuştu.
Üç ayda Türkiye'nin nüfusu 80 milyondan önce 60, sonra da 50 milyona mı düştü?
Elbette hayır...

***
80 milyonu “kucaklayan” Erdoğan, Cumhurbaşkanı sıfatını taşıyordu.
Önce 60, sonra da 50 milyonu “kucaklayan” ise AKP Genel Başkanı.
Şaşırdığından değil, siyasi geleneğinden.
Öyle olmasını istediğinden...

***
15 Temmuz'u Çanakkale ile “benzeştirmek” ve henüz “hukukun son noktayı koymadığı” yüzlerce dava için de “idam” hazırlıkları yapmak aynı fikrin yansıması.
O yüzden eğri değil, doğru oturup, doğru konuşmak gerekli.
Toplumdaki “ayrışma” giderek kutuplaşmaya gidiyor.
O yüzden 15 Temmuz akşamı bir grup insan “sokakta” kutlama yaparken, bir diğer grup evinden dışarı adım atmadı, üstelik televizyonunu bile açmadı.
Türkiye'nin karşı karşıya kaldığı “gerçeklik” aynen bu...

***
Her ne olursa olsun, “inançlarını” körü körüne sahiplenen, bunun aksi söylendiğinde “şiddet” kullanmayı “normal” karşılayan insan toplulukları var artık.
Hayatın her alanında görebilirsiniz onları.
Hiçbir “kural” tanımayan, sadece ve sadece “gücüne” dayanarak üstünlük kurmaya çalışan milyonlar, toplumdaki ayrışmayı her geçen gün artırıyor.
Ve maalesef ki siyasetçiler de bu ayrışmayı “artırmak” için ellerinden ne geliyorsa yapıyorlar.

***
Meclis Başkanı 15 Temmuz “albümüne” muhalefetin hiç resmini koymuyor.
Aynı meclis başkanı, gündüz yapılan oturumda, iktidarın demokratik olmayan uygulamalarını ve 15 Temmuz'un “karanlıktaki” sorularını gündeme getiren ana muhalefet partisi liderinin akşama yapacağı konuşmayı programdan kaldırıyor.
Aynı meclis başkanı, daha önce meclis başkan vekilliği, bakanlık ve milletvekilliği yapmış bir kadına yönelik “sözlü şiddet” uyguluyor.
Vatandaş ne yapsın?

***
Haklı olmayı “hukuk” içinde değil de “güç” içinde arayan milyonların sayısıdır 50 ve 60 milyon rakamları. Ayrıştırıcı, tahrik edici konuşmaları avuçları patlayıncaya kadar alkışlayan, sormayan, sorgulamayan, “biat” kültürünün toplamıdır.
O yüzden rastlantı ya da kaza ile söylenmemiştir.

***
Türkiye'nin, önümüzdeki günlerde, aylarda ve yıllarda yaşayacağı en büyük “sıkıntı” bu ayrıştırıcı dilin oluşturduğu tahribatı gideremeyecek olmasıdır.
Memleketin bütün futbol milli takımlarını “teslim” ettiğiniz isim bile, hakkını hukuk yolu ile aramak yerine, “bekle geliyorum” diyerek, Bodrum'dan kalkıp Çeşme'de “adalet” aramaya gelmesi işte bu kültürün sonucudur.

***
Sadece “hukuk” değil, son 15 yılda “ahlak” da her yanından “iğdiş” edilmiş, yaşamak için her yolun “mübah” sayıldığı, iktidar gücüyle para kazanmanın içselleştirildiği, sadece yandaş olunca güçlü olmanın “normal” sayıldığı koca bir “insan yığını” yaratılmıştır.
Kendi dininin “kutsal” saydıklarını bile eğip bükerek, anlamlarını boşaltan, kahramanlığı kabadayılıkla karıştıran, tehdidi, şiddeti ve hatta adaleti sopa ile sağlamayı normal sayan bu yığının, sayılara mı takıldığını sanıyorsunuz?
Hiç sanmam...
O yüzden takılmayın rakamlara.
Söylenenler size değil...