“Ben hayatta en çok babamı sevdim

Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk

Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek

Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim

Bilmezdi ki oturduğumuz semti

Geldi mi de gidici hep, hep acele işi

Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi

Atlastan bakardım nereye gitti

Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu

Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a

Bi helalleşmek ister elbet, dimi oğluyla!

Tifoyken başardım bu aşk oyununu

Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu

En son teftişine çıkana değin

Koştururken ardından o uçmaktaki devin

Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için

Açıldı nefesim, fikrim, canevim

Hayatta ben en çok babamı sevdim.”

xxxx

Bu şiirini çok severim Can Baba’nın. Duygu fırtınası yaşarım okurken de, dinlerken de. Boğulur gibi olurum. Hüzünlendirir beni 20 dize. Acıtır, acıtır içimi…

Çok iyi şairdi, çok iyi de bir çevirmendi Can Yücel.

Atatürk ve İsmet Paşa’nın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğluydu.

Londra’da Cambridge Üniversitesi’nde eğitim görmüştü.

Ülkesine döndüğünde rahatlığa düşkün diliyle doğaçlama şiirler yazarken, beğendiği yabancı eserleri dilimize çevirmişti.

Askerliğini de Kore’de çevirmen olarak yapmıştı, Abdi İpekçi’yle.

Shakespeare’in “to be or not to be”(olmak ya da olmamak) dizesini “bir ihtimal daha var” diye Türkçeleştirmişti; ”O da ölmek mi dersin?”

Çevirilerinden bazıları; Hamlet (Shakespeare), Bahar Noktası (Bir Yaz Gecesi Rüyası'nın çevirisi) (Shakespeare) , Muhteşem Gatsby (The Great Gatsby, F. Scott Fitzgerald-1964, Yeni Başlayanlar İçin Marx (Marx Para Principantes) 1977, Salozun Mavalı (Peter Weiss)

Che Guevera’nın Günlüğü’nü Türkçe’ye çeviren de Can Yücel’dir…

12 Mart günlerinde Adana Cezaevi’nde yatmış 1974 affıyla serbest kalmıştır.

Nüktedandır, hoş sohbetti konuşmaları, güzel de içki içerdi.

Evet, küfürbazdı Can Baba. Hani afacan çocuklar vardır, öylesine sevimliydi ağzında küfürleri.

Kızdığı zaman çaresini bulmuştu; “Küfrediyorum, küfürle boşalıyorum, mutluluğa kavuşuyorum…”

xxxx

“Cezaevinde Şarap Yapan Şair’’dir…

Ziyaretçilerinin getirdiği üzümlerden şarap imal etmiştir.

Bir gün de gizli saklı içerken gardiyana yakalanmıştır.

-Söyle, nasıl yaptın o şarabı?

Can Baba oldukça sakin üzümleri gösterir:

-Ben mi yaptım? Ben sadece oraya koydum. Kendi oldu. Sen üzüme sor esas sorunu…”

Mustafa Kemal Atatürk'ü küçültücü ifadeler kullandığı gerekçesiyle 1997'de yargılanan Yücel, savunmasında “Hakim Bey! Ben Gazi Mustafa Kemal’e hakaret edecek kadar enayi miyim?” diyerek kendi özgü konuşunca hakim dahil duruşma salonundaki herkesi katıla katıla güldürmüştü.

Espri ve nükteleriyle süslü savunması sonucunda da beraat etmişti Can Baba…

xxxx

“Ölüm bu ara çok oldun sen

Ortalığı kırıp geçirdin

Dostlara taktın, gençlere taktın kancayı

Kendim için söylemiyorum, yanlış anlama, bak!

Nasıl olsa benim miyadım doldu

Ama sen de b.kunu çıkarma işin!

Bir süre ara ver bu işgüzarlığa!

Tek dur biraz!

Ne dersin tam maaşla emekliliğe?

İşsizlik sigortası da veririm istersen...” yazmıştı “Bir Formül” şiirinde…

Kimin ardından yazmıştı bu dizeleri, bilinmez.

Çok sevdiğim şiirlerinden biridir Can Yücel’in…

xxxx

Bir ömür verdi şiire, yazmaya, kitaplara. Sözcüklerle dokudu o 73 yıllık ömrünü.

Taşlama ile toplumsal duyarlılığın egemen olduğu şiirler yazdı;.

“Bağlanmayacaksın”, “Her Şey Sende Gizli”, “Kim Özlerdi Avuç İçlerinin Kokusunu”

“Sevgi Duvarı”, Buluşmak Üzere”, şairin Denizler’e ithaf ettiği, Edip Akbayram’ın okuduğu şarkı “Mare Nostrum-Aşk Olsun Sana Çocuk”, “Bir Çin Şiiri”, “Yeşil Şiir”, “Güzel'e”, “Go Home Hacı Go Home”, “Metamosmoris”, “Yapraktı”, “Akdeniz Yaraşıyor Sana”, “Hayal Oyunu”, “Yaşasın Cumhuriyet”, “Bir Sen Eksiktin Ayışığı”, “Martılar Ki”, “Menapoz”. Daha birçok şiir. Her biri yüreklerimizde…

“Dünya gözlerimi kendi ellerimle örttüm

Değdi yorgunluğuma

Bi ölüm kaldıydı, onu da gördüm

Beni pişman etmedi doğduğuma” yazdı, 26 yıl önce de bu dünyadaki yolculuğunu tamamladı.

Nazım ülkesinin şairine selam olsun…