İnsan dışındaki canlılar güdüleriyle yaşar. Evrimin onları taşıdığı özelliklere uygun ortamlarda, beslenme, üreme ve barınma ihtiyaçlarını giderirken, varlıklarını korumak için güdülerinden yola çıkarlar. Bu ihtiyaçlarını engelleyen ne varsa, onlar için tehlikedir ve korunmak için gizlenme ya da kaçma yetmezse, şiddete başvururlar. İnsanlar içinse şiddet, akıl, algı, yorum, vicdan, ahlak ve nihayet hukuk ve adaleti çöpe atıp, güdülere sığınmak demektir. Bu genellemelere evet deyip onaylıyorsak, o zaman çözmemiz gereken korkunç bir sorunla yüz yüzeyiz: bu şiddet ikliminden nasıl kurtulacağız? Doğru çözüm, sorunu ve nedenlerini doğru okumakla mümkündür.

***
 ‘Yeni Ortaçağ’ dünyayı ve insanı insan yapan ne varsa hepsini mahvetmeye yemin etmiş haldedir. Bunu anlamak için, bugün dünyayı yönetenlerin kabalığına, ilkelliğine, nobranlığına ve zifiri cehaletine bakmak yeter. Bu korkunç figürler bilimi, sanatı, düşünceyi, ahlakı ya işlerine geldiklerince kullanmakta ya da hepten çöpe atmaktadırlar. Korkunç bir propaganda makinası sayesinde varlığını sürdüren bu ilkellik, kitle ruhunun güdülerini kışkırtarak şiddeti bir yaşam biçimi olarak dayatmakta ve birer rol modeline dönüşmektedir. Anayasaların, evrensel insanlık değerlerinin, binlerce yıllık birikim ve donanımın taammüden ihlal edilmesi, hakkın ve hukukun yalnızca güçlüye bağışlanacağının pompalanması, kazanmanın ancak karşındakini yok etmeyle mümkün olacağının bin berbat örnekle kanıtlanması, gündelik ilişkilerden ekonomiye, spordan eğitime şiddeti egemen kılmaktadır.

Sürekli bir tehdit ya da korkutma dilinin kullanılması bundandır. Karşı cinsi aşağılamanın, bizden olmayan her değeri, rengi, dili, yaşam biçimini alay konusu ya da düşman olarak görmenin, kendimizden başka herkesi ve her şeyi yok edilmesi gereken hain olarak kabul etmenin ve nihayet bunlardan kurtulmanın tek yolunun şiddetten geçtiğine inanmanın tezahürüdür söz konusu olan.

***
Bu iklime kapılan birey ve toplum için, demokrasi, insan hakları, barış, konuşma, duygudaşlık, barış, eşitlik ve paylaşım söz konusu değildir. Şiddet artık geri dönülmez biçimde yaşama egemen olmuş, güdülerin doyumu için her türlü yalan, hukuksuzluk, talan, ahlaksızlık doğallaştırılmıştır.  Gerçeklik duygusu yitirilmiş, akıl ve vicdan kötürümleşmiş, algılar törpülenmiştir. Simgelerle, kibirle, saygısızlıkla, geleceksizlikle, korkularıyla başbaşa kalan birey ve toplum, kendini ancak güçle, kurnazlıkla, biat ve icazetle korumaya, nihayet kendine benzeyen kuşaklar üretmeye, benzemeyenleri yok etmeye inandırılmış demektir.
‘Yeni Ortaçağ’ı yok etmenin çaresi, insan olduğumuzu anımsamaktan ve anımsatmaktan geçiyor; ısrarla, bıkmadan.