Yaşadığımız dünya bize sıkıntıların, acıların, korkuların, kırgınlıkların, yalnızlıkların, umutsuzlukların, ölümlerin, tinsel yaralanmaların, umarsızlıkların arttığı bir süreci dayatıyor.
Uluslararası sermayenin dünyayı kasıp kavuran yayılımcı politikaları, salt ekonomik yoksullaşmayı değil; aynı zamanda önerdiği yaşam biçimiyle de insanları umarsızlığa, günlük dil, davranış, ahlak anlayışı ile insanlık dışı olay ve olguları kanıksamaya yönlendiriyor. Özellikle ülkemizde yaşadığımız olaylara karşı tepkisiz, edilgen, suskun bir kitle yaratma çalışmalarını acıyla, kederle izlerken, bunlar aklıma geliyor.
***
Genelde sanatın, edebiyatın, ama özelde şiirin dayatmalar, zorlamalar, baskılar karşısında tepkici, karşı durucu, sesini yükselten, gürleyen bir tınısı var elbette. Toplumsal muhalefetin sözcüsü olan şiirden, onun yaratıcısı şairden de bu sorumlu duruş ve çıkış beklenmiyor mu?
Genel geçer yanlışın, dikta heveslilerinin, biat kültürünün, karartmanın, yozlaşmanın, aymazlığın karşısına çıkmak, savaşım vermek zorundadır şiir. Elbette yaşamın insanileşmesi ve insanın özgürleştirilmesi süreci tek başına siyasetin, ekonomik, demokratik yapılanmalı örgütlerin değil, genelde sanatın, özelde şiirin de sorunu, derdidir.
***
Şair yaşamın gerçekliğinin bilincinde; çağına tanık, açmazların, sorunların içinde doğru algılayan, akılcı sorularla araştıran, gündemi, zamanı sorgulayan bir muhalif yapıyla da farklığını ortaya koyandır. Algıladıklarını tarihsel, sosyolojik, toplumsal, ideolojik boyutlarıyla da düzene sokmayı amaçlar. İnsanın yaratıcı eylemi olan şiir, diğer bütün insan üretimleri gibi toplumsallığı da içinde barındırır. Toplumsallığın içine doğar; bir bakıma doğduğu, yetiştiği o toplumsallığın ürünü olur. Bunca sorumluluklar, edimler, işlevler, görevler yüklediğimiz şair, insanüstü müdür diye sorulabilir. Değil elbette.
Şair de sever incelikle; şair de aşık olur, hayaller kurar, kurgu alanını genişletir; şair de nefret eder, hüzünlenir, kırılır; ama şair aynı zamanda düşsel olanın ötesinde, sözüyle, söylemiyle, diliyle, aklıyla, birikimiyle, düşüncesiyle toplumun önünde bir sorumluluk da yükler şiirine.
Bu yanıyla da şair, toplumcu tavrını halkın acılarının çevresinde buluşturuyorsa, şiir serüveni boyunca sözlerini, sözcüklerini, dizelerini insanın burkulmuş, kırılmış, acı ve kırgınlıklarla örselenmiş yaşamına doğrultuyorsa, toplumsal muhalefet görevini seçkin ve saygın konumuyla yerine getiriyorsa, nasıl toparlanmaz, nasıl saygı duruşuna geçmez insan…
Şiirini namuslu, dürüst, barışçı, sevgiden, ezilenden yana kullanan, şiirine yurtseverliği, demokrasiyi egemen kılan şairin şiirinden öperim!
‘SEVGİ ÇİÇEKLERİ’
Müzisyen, besteci, korist, kanun sanatçısı… Ve de şair Gazanfer Eryüksel. Geçtiğimiz Eylül ayında Bornova Kitap Günleri’nde karşılaştık, kucaklaştık. Sıcak imzasıyla sunduğu üç şiir kitabıyla buluştum. Kitap fuarlarının, kitap günlerinin kazanımları bu dost buluşmalar. Eryüksel’in ŞEY Kitap Yayınları’ndan çıkan “Hep ve Hiç” kitabından “Sevgi Çiçekleri”ne dokunalım diyorum:
“Harf söylediğim’çün değil / Yazamadıklarımdı hep / Zaman
Kendine açmaz ki hep / Onca çiçek / Düş kurmak’çün mü ah / Kırılır ışık / Kırmızıyla moru yutmasına / Ormanın / Nazire olmasın sakın / Rengarenk salınması çiçeklerin / Yok etmez ki görememek / Güneşi gözlerindeki / Harf üstü en kuvvetli dillerin / hep ve hiç işte / hepsi bu”