Yol alıyoruz başka bir kente, yol alıyoruz başka bir insana ve yol alıyoruz kendi ruhumuza. Yollar, ömür bitmeden sonlanmıyor ve tüm yolculuklarda en iyi eşlikçi bana hep müzik oluyor. Fonda kimi zaman Eric Clapton sesleniyor "Cennetin Gözyaşları"yla, kimi zaman Queen "Hayatımın Aşkı"yla kimi zaman da Louis Armstrong "Ne Harika Bir Dünya"yla... Yaşam devam ederken müzik form değiştirse de hiç susmuyor ve hep kendine doğru çekiyor. Öyle ki bazı anlarda yolculuğun kendisi müzik oluyor.
***
İzmir Devlet Opera ve Balesi, geçtiğimiz ay ilkini sahnelediği "Aydınlat Bizi Opera"yla sanatseverleri böyle bir keşfe çıkarıyor. Fransız ihtilalinden başlayan müzikal serüvende W. A. Mozart, G. Rossini, G. Bizet, A. A. Saygun, N. Kodallı, C. R. Rey gibi büyük bestecilerin eserleri ve onlar hakkında kimi bilgiler izleyenlere keyifli bir dille sunuluyor. Figaro'nun Düğünü'nden Lüküs Hayat'a geçen süre, dansçıların da katkılarıyla su gibi akıyor. Aryalar, düetler ve türküler geceyi süslüyor. Ben eseri, bir ay içinde iki kez izledim. İkisini de beğendim. Dikkatimi çeken performans ise tenor Mehmet Alp Özkazanç'a aitti. Hayli başarılıydı. Raporlu olan arkadaşının yerini çok iyi bir şekilde dolduran mezzo soprano Başak Narin de alkışı hak edenler arasındaydı.
***
Bir başka müzikal yolculuk ise Folkart Academy Sahnesi’ndeydi. Gazeteci, yazar ve piyano sanatçısı Nihat Demirkol, nefis sunumuyla Türk müziğinin önemli isimlerinden Feyzi Aslangil’in hayatına sanatseverler için mercek tuttu. Ben Nihat Demirkol'u köşe yazılarından, radyo programlarından, Miko ve benzeri mekanlardaki dinletilerinden tanıyorum.
Piyanosuyla Feyzi Aslangil'in yaşamına bir köprü kurarak onu daha iyi anlamamızı sağladığı için de kendisine teşekkür ederim. Aslangil’in geride bıraktığı sınırlı sayıdaki eseri, başarılı bir şekilde piyanosuyla çaldı ve dinleyicilerle buluşturdu. Demirkol anlattıkça fark ettik ki, Türkiye bir değerine daha yeterince sahip çıkamamış.
Peki kimdir Feyzi Aslangil? 1910 yılında İstanbul’da doğan Feyzi Aslangil, babasının tüm baskısına rağmen musiki hevesiyle Saint Benoit lisesindeki öğrenimini yarıda bıraktı. Batı tarzında piyano dersleri aldı. Ailesinin karşı çıkmasına rağmen musıkiyi meslek olarak seçen Aslangil, 1933’te Münir Nurettin Selçuk’a konserlerinde piyanosu ile eşlik etmeye başladı. Yıllarca gazino ve saz salonlarında piyanosunu çaldı. Şair Mehmet Akif Ersoy’un kızı Halide Hanım ile evli olan Feyzi Aslangil’i halk daha çok İstanbul Radyosu’ndaki “Piyano ile Saz Eserleri” programıyla tanıdı, sevdi. Aslangil, genç yaşta 1965 yılında vefat etti.
Nihat Demirkol'un anlattıklarını dinledikçe, onun üstün piyano çalma yeteneğini öğrendikçe ve ardında ekolünü sürdürecek hiçbir öğrenci bırakmadığını duyunca 'En azından hayatı bir belgesel olmalı' diyor insan. Ve yine öğreniyoruz ki çok yakında "Nihat Demirkol'dan Feyzi Aslangil'e Mektup" adında bir kitap sanatseverlerle buluşabilecek. Darısı belgesel filmin başına... Bakarsınız onu da ben çekerim...
***
İnsan insana ışık tutunca, bazen bir başka diyarda yaşayan bir başkası aydınlanabiliyor. Ne şanslıyız ki Şahan Gürkan'ın projelendirdiği "Aydınlat Bizi Opera" bestecilerin müziğiyle bize yol gösteriyor. Nihat Demirkol'un anlatımıyla bir usta piyanist yeniden canlanıyor ve "Kendi stilini yarat ve ölümsüz ol" diyebiliyor.
Yol bitmez, kulağınız hep müzikte olsun... Sıradaki şarkı çok sevenlere gelsin...