“Dünya beyaz değil, asla beyaz olmadı, beyaz olamaz. Beyaz bir iktidar metaforudur.”
ABD’de polisin orantısız güç kullanarak ölümüne sebep olduğu siyahi George Floyd olayı ile onu izleyen polis şiddeti, ABD ve diğer ülkelerde yükselen ırkçılığa, şiddete karşı protestolar; dünya gündeminde, korona virüsün gölgesinde kalmadı.
Aslında Amerika’da siyahilerin hikayesi, verdikleri mücadele; Amerika’nın hikayesidir!
Malcolm X, Martin Luther King Jr. ve Medgar Evers…
Amerika’daki siyahi mücadelenin de üç simgesidir, 40 yaşını görmeden öldürüldüler. Birbirinden farklı yöntem ve üsluplarla Amerika’daki ırkçılığa karşı mücadele eden bu üç “siyahi adam”ın ortak arkadaşıydı insan hakları savunucusu yazar James Baldwin.
Baldwin'in kitaplaşmış notları, belgeleri, “ırkçılığa” karşı bir başkaldırı metnidir!
Onun tamamlayamadığı “Remember This House” adlı romanına ait notlar, diğer belge ve tanıklıkları bir araya getirip derleyen Raoul Peck’in, aynı adla 2016’da sinemaya da uyarladığı “Ben Senin Zencin Değilim”, ödüllü belgeseldir de. Baldwin’in birçoğu yaşamından anılarla yıllardır değişmeyen Amerika’daki 'zenci'nin hikâyesini anlatır.
***
Kırmızı Kedi’den Sevin Okyay’ın çevirisiyle raflarda yerini alan 'Ben Senin Zencin Değilim'de Baldwin, aslında günümüzü net özetlemiştir: “Bu ülkede zencinin geleceği, tam tamına bu ülkenin geleceği kadar pırıl pırıl ya da karanlıktır. Tamamen Amerikan halkına düşer bu-onca uzun süredir hep çamur attıkları bu yabancıyla yüz yüze gelip onunla ilgilenerek bağırlarına basıp basmayacaklarına.
Beyazların yapması gereken kendi kalplerinde neden herşeyden önce bir ‘pis zenci’ olması gerektiğini bulmaktır, çünkü ben bir pis zenci değilim, bir adamım. Sen benim pis zenci olduğumu düşünüyorsan, ona ihtiyacın var demektir. Kendine sorman gereken soru, bu ülkenin beyaz nüfusunun kuzeyde ve güneyde kendine sorması gereken sorudur. Çünkü bu bu bir ülkedir ve zenci için kuzey ve güney arasında bir fark vardır ama iğdiş gerçeği de bir Amerikan gerçeğidir.
Eğer buradaki pis zenci ben değilsem ve onu sen icat ettinse, siz beyazlar onu icat ettinizse, niye olduğunu bulmanız gerek. Ve bu ülkenin geleceği de buna dayanıyor, bu soruyu sorabilip soramadığına (…) Dünyada herhangi bir beyaz adam ‘bana ya özgürlük ya ölüm verin’ deyince bütün beyaz dünya alkışlıyor. Siyahi bir adam tamamen, kelimesi kelimesine aynı şeyi söyleyince, suçlu olduğuna hükmediliyor ve suçlu muamelesi görüyor ve bu pis zenciden örnek oluşturmak için mümkün olan her şey yapılıyor ki bir daha onun gibisi çıkmasın!..”
***
Irkçılığa karşı duyarlılık, insanidir, “insanım” diyen ırk ayrımına bütün gücüyle karşı çıkmalıdır. Bakın; korona virüs nedeniyle askıya alınan İngiliz Premier Ligi, 100 gün sonra yeni başladı. Seyircisiz maçta Aston Villa-Sheffield United karşılaşmasına, ırkçılık karşıtı mesajlar damga vurdu. Maça futbolcular sahaya üzerlerinde “Black Lives Matter-Siyah Hayatlar Önemlidir” yazılı tişörtlerle çıktı. Formalarda da futbolcuların isimleri yerine de “Black Lives Matter” yazısı yer aldı. Futbolcular, futbolun sadece futbol olmadığını bir kez daha gösterdiler.
***
Hayat, insan kalabilme kavgasıdır. İnsana duyulan sevgi, insan saygısı da; zamanın akışına kafa tutar. Tek tek insanların mutluluğundan geçerek bütün insanların mutluluğuna varılır. Marx’ın bu kuramından esinlenen “dünya şairimiz” Nazım Hikmet, “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür/ Ve bir orman gibi kardeşçesine” yazmıştır bu düşünceyi olanca içtenliğiyle yansıtarak. Unutmayalım; “onur, insan hayatından uzun yaşar!”
Gür sesle haykıralım: Irkçılığa hayır! Siyah hayatlar önemlidir!..