“İsmetula zambetula medikokini preskula.”
(Kırmızı örgülü saçlı İsmetçik)
Halikarnas Balıkçısı'nın “sarı” kızı İsmet Kabaağaçlı Noonan'ı, babaannesi İsmet Hanım böyle severmiş.
Ben yazarınız, erken gençliğime kadar, Ula'daki Hüsnü, Celal ve Fevzi Kürşat kardeşleri “amcam” bilirdim; iki ailenin soyadları arasındaki ayrılığı farketmezdim.
Durdu, Ayşe ve Sevim ablalarımdan sonra, Balıkçı'nın Hatice Hanım'dan doğma kızı İsmet'e “abla” derken hiç tedirgin olmadım. İsmet Ablam da bana hep kardeşiymişim gibi davranırdı.
Cevat Şakir'in, bir dergide Hüseyin Kenan imzasıyla yarı öykü, yarı röportaj bir yazısı yayımlandı. İstiklal Mahkemesi bu yazıyı suç saydı ve yazarını üç yıllığına Bodrum'a sürgün etti. Kader ağlarını örüyor, paşa çocuğu Cevat Şakir mevtasında (sürgün yerinde) Halikarnas Balıkçısı oluyordu. Bu arada burada Girit kökenli bir ailenin kızı olan Hatice Hanım'a gönlünü kaptırdı. İki genç sade bir törenle dünya evine girdi. Hatice Hanım, ilk çocuğuna hamile kaldı. Kocası onu, hem annesiyle tanıştırmak, hem doğumu orada yapması için Büyükada'ya götürdü. Tarihsel bir raslantı olarak, tıpkı Baba Balıkçı gibi, kız da 17 Nisan'da dünyaya gözlerini açtı. Çocuğa, babaannesinin adı olan “İsmet” adı verildi. Ana, baba ve çocuk, 20 gün sonra Büyükada'dan Bodrum'a döndü...
O zaman Bodrum'da ortaokul bile yoktu. Aile, İzmir'e döndü. İsmet kızımız, Amerikan Kız Koleji'ni bitirerek, İzmir'in gözde genç kızları arasında yer aldı. Daha sonra, bir subay olan Amerikalı John Noonan ile evlendi. (Bu evlilikten Cevat, Aliye ve Deniz adlı üç çocuğu olacaktır.)
İSMET ABLA VE BALIKÇI
John'un görevi dolayısıyla Noonan ailesi ABD'ye, Adaba'ya taşınıyordu. İzmir'e atandığı dönemler, iki aile için bayram oluyordu. İsmet abla, babasına sınırsız ilgi gösteriyor, adeta yarına “anılar” biriktiriyordu.
Önemli notları “Anılar Akın Akın” adlı kitabında kamuoyuna sundu. Değerli ablam bu kitabı 01.04.2009 tarihinde şu sözleri yazarak bana ulaştırdı:
“Sayın Şadan Gökovalı,
İyi ki varsın! İyi ki yolumuz kesişti. Sen bu kitabı bir başka türlü anlarsın. O nedenle, seninle paylaşmak, benim için çok anlamlı.
Sonsuz sevgiler,
Merhaba!”
İsmet abla, kitabının bir kaç yerinde benim adımı anıyor. “Bende İz Bırakanlar” bölümü (Sayfa 361 vd) benimle başlıyor. Ablam, benim Balıkçı'yı; kendisinin, beni nasıl tanıdığını anlatıyor. Şunları yazıyor:
“Zamanla bu usta – çırak ilişkisi öyle boyutlara geldi ki, babam Şadan'ı manevi oğlu gibi bağrına bastı. Şadan'ın babam için yaptıkları inkar edilemez. Yıllarca, Merhaba Apartmanı'na düzenli olarak uğrar, kimi zaman babamın dizi dibinde bağdaş kurar, her söyleneni can kulağıyla dinler, not alır, söylenenleri sünger gibi emerdi. Babamın yazdıklarını evinde daktiloya çeker, baskıya hazırlardı. Öyle bir coşkuyla çalıştılar ki, yıllar sonra bile Şadan, Balıkçı'yı anma törenlerinde babamın bazı öykülerini ezberden anlatabilecek kadar onunla bütünleşmişti. Babamı kaybettikten 30 yıl sonra bile Şadan, onun ismini yaşatma konusunda özveriyle emek vermeye devam ediyor.
Sevgili Şadan, Balıkçı'nın kızı olarak, anılarımı yazarken bir kez daha sana teşekkür etmek bana onur veriyor.”
Parayla, pulla sağlanabilecek bir onurlandırma mı bu?
Balıkçı 13 Ekim 1973'te öldükten sonra onun bir kitabı yayınlanmadı, ölüm yıldönümlerinde bir kaç cılız ses çıktı. Ben, “Balıkçı ölmekle susacak yazar değildir” başlıklı bir yazı yazdım. O zaman Bilgi Yayınevi'ni yönetmekte olan Attila (İlhan) ağabeyin zorlaması ile duruma el koydum. “Aganta Burina Burinata”dan başlayarak -çoğunu Balıkçı'nın bana bıraktığı notlardan, gazete ve dergi kesiklerinden olmak üzere- 20'yi aşkın eserini Türk kültürüne kazandırdım.
Şimdi İsmet ablam ağır hasta. Bir an önce sağlığına kavuşması dileğimle bu yazıyı ona kırçiçeği niyetine sunuyorum.
Resimaltı: Balıkçı'nın sarı kızı İsmet ve Şadan Gökovalı