Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM Genel Kurulu’nda yaptığı konuşma diplomatik ve siyaset kulislerinde oldukça ilgi çekti. İsrail saldırganlığının Hitler’in yaptığı soykırımla eşdeğer olduğu, BM’nin etkin olamayışı, özellikle çocuk ve kadınların can güvenliğinin sağlanamaması, yardımların kısıtlı kalmasının ön plana çıktığı konuşmadaki saptamalar doğru ancak söyleyenin konumu ve tutumu ile doğru orantılı olmaması inandırıcılığını olumsuz yönde etkileyen faktör oldu.

***

Siyaset kulislerinde Türkiye’de yargının bağımsız olmaması nedeniyle uluslararası şirketlerin güvence görmedikleri için yatırım yapmadıkları, İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını uygulamayan Türkiye’nin Uluslararası Ceza Mahkemeleri Baş Savcısı Karim Khani’den yaptırım uygulaması istemesi Erdoğan’ın “yaman” çelişkisi olarak değerlendirildi.
Terör, insan kaçakçılığı, narkotik ve silah kaçakçılığı gibi organize suç örgütlerinin odağı ve hesaplaşma alanı haline gelen Türkiye’de özelikle çocuk ve kadınlara yönelik cinayetlerin olağan hale gelmesi, can güvenliğinin varlığının sorgulandığı bir ülkenin Cumhurbaşkanının, başka bir ülkedeki aynı olaylar için birlikte hareket ederek önlem alınmasını istemesi, ülkesinde toplumsal uzlaşma yerine “ötekileştirme” politikalarına öncelik veren bir liderin “inandırıcı” olamadığı görüşü egemen oldu.

Kendi evinin içi ve önünü “süpüremeyen” bir liderin başkalarının evlerinde olanları gündeme getirmesi bir başka çelişki olarak görüldü.

***

İşlevini yerine getiremeyen BM ve Güvenlik Konseyi için söylenen “Dünya beşten büyüktür” sözünün bir gerçeği yansıttığı, BM’nin konumu, işleyişi ve etkinliğinin günün koşullarına göre revize edilmesi görüşü kulislerde “kabul gören” konular arasındaydı. Ancak bu eleştirileri yapanların, ülkelerin siyasi çıkarlarının “1’den büyük” olduğunu anladıkları zaman inandırıcı ve etkili olabilecekleri görüşü diplomatik kulislerde ağır bastı.