Bu yazı dizisinde İzmir’in günümüz edebiyatçılarını değerlendirmiyoruz. Bir başka dizinin konusu olabilir. Ama Edebiyat’ın Güzel İzmir’i dizi yazımızı sürdürürken, İzmirli değerli bir edebiyatçı güzel bir ödül aldı.
Cumhuriyet Gazetesi'nin, Yunus Nadi anısına 1946 yılından beri düzenlediği Yunus Nadi Ödülleri'nin roman kategorisinde ödül, bu yıl “Bana Bir Resmini Yolla” adlı eseriyle Şair-Yazar Hidayet Karakuş'a verildi. Hidayet Ağabeyimizi ve şehrimizi onurlandıran ödülünü sevgiyle selamlayalım. Ve yazı dizimize kaldığımız yerden devam edelim. Genç Nazım’ın İzmir’de bir tütün işçisi genç kıza duyduğu sevdadan etkilenerek;
“Her akşam yorgun işten dönerken
görürdüm onu yolunda ben
düşürmüştü gönlüme bir sızı
o üzüm gözlü işçi kızı
ellerindeki işten kalan izler
tütün işlemiş o parmaklar
allıksız yanaklarıyla ağzı
İzmir narı gibi kırmızı”
Diye seslenen şarkının (İşçi kızı Ayşe) sözlerini de yazdığı öne sürülür.
Bizim kuşağımıza bu şarkının sözlerini ve şarkının tınısını, İzmir’de TKP tutuklamalarında hapislere düşen 1905 doğumlu Komünist lakaplı Osman Amca aktarmıştır. Ki aynı Osman amcamız, 1979 yılının bir yaz sabahında, kedisi ve kitaplarıyla birlikte, İkiçeşmelik yokuşunda kimsesiz bir evceğizin tek odasında, yoksul, yalnız ve hüzünlü olarak ölümle kucaklaşmıştır. Benim kuşağımdan Değerli Osman amca (Ruhu şad olsun) ile dostluk yapanlar ve onun TKP anılarını dinleyenler, hala İzmir’dedir. Bütün bunlar kendileriyle ve bu şehir ile birlikte edebiyat için ilham kaynağıdır. İzmir, güzelliklerin olduğu kadar, edebiyat için uzun bir sevişme olan hüzünlerin de tarihidir.
Kaptan Attilâ İlhan’ın ise İzmir’i ve İzmirli yılları, Paris ve İstanbul ile şiirlerine yaydığı kent kokusu, çok özeldir. İzmirli Menemen doğumlu Atilla İlhan’ın cebindeki Nazım şiiriyle başlayan, edebiyata uzanan ilk gençlik tutukluluğu ve “Duvar” adlı ilk şiir kitabından, son şiir kitabı “Kimi Sevsem Sensin”e kadar, hayatı ve şiirleri hep İzmir damgasıyla mühürlenmiştir.
Ne diyelim, şiirin başkenti İzmir’de, içinde İzmir geçen yitirdiğimiz şairlerin şiirlerden bir demet hazırlasak; herhalde Bedri Rahmi Eyuboğlu’nun Karabiber’i, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Yurdu Severken Duymak’ı, Behçet Necatigil’in İzmir, 1944’ü, Cahit Külebi’nin Şimdi İzmir'desi, Salâh Birsel’in İzmir’i, Ceyhun Atuf Kansu’nun İzmir Özlemi, yine Atila İlhan’ın 941'de İzmir, Belâ Çiçeği, Edip Cansever’in İzmir'in Akşamları, Turgut Uyar’ın Hadi İzmir'esi, Nahit Ulvi Akgün’ün İzmir'in Kavakları, Necati Cumalı’nın İthaf’ı, Ali Rıza Ertan’ın Tümsektepe’si, Behçet Aysan’ın Üç Anı Üç Şehir’i belki ilk sıraları alabilir.
Bu yazıya İzmir’e ilişkin yazılan ya da içinde İzmir’in geçtiği önemli bazı edebiyatçıların şiirlerinden, yazılma hikayeleriyle birlikte bazı örnekler de vermek istiyorum.
Attilâ İlhan’ın Mahur Beste’si, bunların içinde en hüzünlü olanlardan biridir.
Mahur Beste’nin hikayesi kocaman şairin ifadesiyle şöyledir:
“12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Deniz’lere kıymışlardı. Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı… Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra… Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm.’’
Hatta Karşıyaka’dan Attilâ İlhan ile aynı vapura binen İzmirli Usta Gazeteci Okan Yüksel Ağabeyimiz de bu anların tanığı olmuştur. Birlikte Mahur Beste’yi anımsayalım:
***
Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
o mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
gittiler akşam olmadan ortalık karardı
Bitmez sazların özlemi daha sonra daha sonra
sonranın bilinmezliği bir boyut katar ki onlara
simsiyah bir teselli olur belki kalanlara
geceler uzar hazırlık sonbahara
***
Attilâ İlhan’ın gençliğini yansıtan İzmir ile bütünleşmiş en önemli ve dokunaklı şiirlerinden biri de 941’DE İZMİR’dir. İzmir Atatürk Lisesi birinci sınıfta okurken mektuplaştığı bir kıza gönderdiği Nazım Hikmet şiirleri nedeniyle 1941'de 16 yaşındayken komünizm propagandası yapmaktan tutuklanan İlhan o dönem iki ay hapiste yatar.
1941 Attilâ İlhan’ın hayatında şehri İzmir ile birlikte hep kalın bir iz bırakmıştır.
941’de İzmir adlı şiirinin tümü ile birlikte şu dizeleri insanın yüreğine çöker:
“İzmir şehri yağmurlu bir şehirdir
Yağmur çilerken çocuk gibi içlenir”
Yine İzmir’de Karşıyaka’da yazılmış bir Atilla İlhan Şiiri’ni daha hatırlayalım. İlhan der ki: “Bu şiir ilk bakışta bir kaçış şiiri izlenimi verebilir. Ama aslında o tarihte sabit bazı coğrafyalara bağlı kalma anlayışındaki kapalı devre şiirini aşma çabasıdır.”
“Başka Yerde Olmak” adlı güçlü şiir,
“on iki sıfır beş'te İzmir'de bir yıldız kaydı
imbat durmuştu kan ter içindeydim” dizeleriyle başlar.
Karşıyaka’dan başlayarak, bu şiirinin dizelerinde İstanbul’dan sonra, Napoli’ye, Paris’e kadar uzanır. Attilâ İlhan’ın şiiri İzmir’siz, İzmir ise Attilâ İlhan’sız olmaz.
Attilâ İlhan Ustamız İzmir’in en büyük efsanesidir.
Bir dönem 8 yıl Demokrat İzmir Gazetesi’ni yöneten, başta Yaşar Aksoy Usta olmak üzere çok sayıda gazeteciyi de genç yaşta edindiği engin kültürü, entelektüel kapasitesi ve bilgisiyle derinden olumlu etkileyen İzmirli şairin İzmirliliği hepimiz için onurdur.
(Bu arada Yaşar Aksoy ustamız kıymetli Attilâ İlhan anılarının sahibidir. Eminim zamanı gelince, yayımladığı değerli eserlerinin yanına bir Attilâ İlhan kitabı da ekleyecektir.)
Selam olsun İzmirli Kaptan Attilâ İlhan’a.
(Edebiyatımızın Güzel İzmir’i başlıklı yazımız devam edecek)