Dil anlatımın, söyleşmenin özgün aracıdır.
Düşüncelerimizi, duygularımızı dil ile söyleriz, paylaşırız. Duygu ve düşünce alışverişinin adı, adresi de iletişim oluyor.
Bir de “beden dili” var ki; yüzü, gözleri, dudakları, ağzı, elleri, omuzları, ayakları, sesi, dokunmayı içerir.
Çoğu iletişim bilimciye göre, beden dili sözcüklerden oluşan dilden daha etkilidir.
Yüzdeki anlatım ise duyguların iletiminde sözden sonraki en önemli iletişim kanalıdır.
Göz göze gelmek, gözün derinliğine bakmak; sevincin, sevginin, aşkın, hüznün, kuşkunun, acının, kaygının belirtileri, ip uçları, görselleridir.
Ancak günümüzde insanlar, kurnaz, aldatıcı, gözlerinin içine baka baka da yalan söylemeyi beceriyor! Bunu da gözden ırak tutamamayız.
Gene de göz dilinin içtenliğine, sevgisine, duygu çığlığına işlevsellik kazandırması önceliğimiz, isteğimiz, beklentimiz olmalı.
Nurdan Aladağ “Beni Umutsuz Bırakma” kitabındaki “Bir Düş’ün Kıyısında” adlı öyküsüne girerken “İnsanlarla göz göze gelmek istemiyorum artık. Çünkü kirli bakıyorlar. Yalan kiri, kıskançlık kiri, sevgisizlik kiri, bencillik kiri var gözlerinde.”diyor ya; burada haklı. İşte bunu olumluya çevirmek, dost bakışlarla donatmak daha insanca olmalı.
***
Peki ya gönül dili?
Sözlükler gönül sözcüğünün Türkçe olduğunu yazar. Benim de çok sevdiğim, değerli bulduğum addır, anlamdır, kavramdır, anlatımdır gönül. Şimdi 89 yaşını süren, bir zamanlar Oğuzeli ilçemizin 1950’lerde, 60’larda en güzel kızlarından biridir Gönül ablam, annem gibi sarılırım ona...
Gönül dili insanların erinç ve gönenç kaynağı, umutları yeşertisi, sevgi ve sevecenlik dokusu olan bir dildir.
***
Ülkeyi yöneten siyasal erk sözlüğünde şu sözcükler ne anlatır, neleri anımsatır, hangi olaylara, konuşma metinlerine götürür sizi?
“Soysuz, sürtük, tezek, vampir, virüs, alçak, rezil, çakal, çapulcu, çürük, gafil, eşkıya, Zerdüşt, onursuz…”
Bu ve buna benzer çirkin sözler toplumda ayrıştıran, ötekileştiren, yabancılaştıran, sevgisizleştiren sözler, sözcüklerdir.
***
Aymaz, bağnaz, tutucu, bungun, incinmiş, köreltilmiş, kirletilmiş günlerden geçerken, bu çağ dışı olguları gündemde tutmak bile ne kadar acıtıyor içimizi! Barışa, dayanışmaya, toplumsal duyarlığa öylesine gereksinim duyuyoruz ki, anlatmanın olanağı yok.
Tiksinti, öç almak ereğini güden gizli düşmanlık, cinlik, hinlik olmasın düşüncemizde, düşümüzde, eylemimizde.
Kutuplaştırma, ayrıştırma, ötekileştirme, geri kalmışlık uzak dursun artık bizden. Ülkemizde karanlığın devrini kapatmak, insanca, aydınlık bir düzeni var etmek zorundayız! O zaman duyarlı, sorumlu, yurtsever yurttaşlar olarak elimiz taşın altından eksik olmamalı.
Yaşam koşulları her geçen gün daha bir daraltıyor içimizi. Umudun harflerini abecemizden çıkarmamak için direniyoruz.
Daha aydınlık, gerçekçi, toplumcu, insancıl, özgürlükçü, özenli, erdemli, özverili, duyarlıklı, işlevsel bir yaşamın sonsuzluğuna yelken açalım istiyoruz.
***
Göz, gönül, sevgi dilini gündemden uzak tutmayalım. Son sözü yine Can Yücel’e, onun SEVGİ DUVARI’na işlenmiş dizesine bırakalım:
“Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi…”