Her şeyi kendimize benzetme huyumuza leke sürdürmeden ilerliyoruz. Resmi rakamlara göre 50 bin dolayında insanımız çöküntüler altında kalmış, yüzbinlerce fiziksel milyonlarca ruhsal yaralımız doğanın “Beni unutma, bana uyum sağla!” uyarısının travmasıyla boğuşuyormuş, kültürel birikimimiz mahvolmuş ne gam! Ne beis bir ülke yıkılmış, ne beis bir coğrafyayı birlikte yaşadığımız, yaşayacağımız ve barıştan başka bir arada olma çaremizin olmadığı sınır komşularımız aynı hüzne gark olmuş!
**
Öngörüsüzlüğün, hazırlıksızlığın, eğitimsizliğin, duyarsızlığın, liyakatten zerre kadar nasiplenmeyenlerin cehennemi, bu kez (kaçıncı kez?) dizi dizi mezarlara canlarımızı kefensiz gömmenin kederini yaşatıyormuş, ne gam! İnsanlar yeni bir yaşam kurmak, kurmak nedir tutunmak için, ağlamaktan kurumuş gözlerini bilmedikleri, tanımadıkları kentlere taşıyormuş, ne gam! Hatır ve hatıralar, incelikler ve aşklar, umutlar ve beklentiler çökmüş de yeniden dirilir miyiz diye yollara düşmüş, çocuklar kaybolmuş, her şey sıfırlanmış, ne gam! Uzatmak gereksiz ama bu yürek ağrısı duruma dair bir şeyler söylemek zorundayız.
Okuyorsunuz, görüyorsunuz, biliyorsunuz ve bu ülkenin insanıysanız, hele ki ahlak, vicdan, bilim, akıl sahibiysek, bu ülkeye dair kaygımız ve saygımız varsa, biz ötesine geçmek zorundayız. Mesela onca derdimiz, sıkıntımız, acımız, artık bizi yeni sorulara ve çözüm arayışlarına yönlendirmiyorsa, o sosyal medya mecralarındaki ağlak, şaşkın, savruk tepkilerimiz bize yetiyorsa… Yetmez kardeş, ötesine geçmek zorundayız. Bu durum, Bahçeli'nin Beşiktaşlılıktan istifa şovundan (Bir Beşiktaşlı olarak beni zerre kadar ilgilendirmiyor), Erdoğan’ın ulufe dağıtmasından ve ah ki hakaretlerinden, Soylu’nun çemkirmelerinden, trolünden köşecisine alayının abuklamasından, mesela durduk yerde Yıldız Tilbe arkadaşın yer çekimini reddetmesinden vb çok daha önemli, anlamlı, içi doldurulmuş duruşları gerektiriyor.
**
İktidar, koalisyon ortakları, yandaşları ve bindirilmiş kıtaları, bu duruşu vahim, acınası ve kriminal bir atmosferde heder ediyor diye, susacak, yazmayacak, dillendirmeyecek değiliz. İçine sokulmaya çalışıldığımız kıskaca ve türlü yöntemlerle dayatılmaya çalışılan iklime ad koyarak işe başlayabiliriz: Antidemokratik saçmalık!
Bu saçmalığın iptali başta, ilk anda o cehenneme “Biz ne yapabiliriz?” diye koşturan demokratik kitle örgütlenmeleriyle, partilerle, yerel yönetimlerle kurulacak omuzdaşlıkla başlanabilirdi. Eleştiri ve özeleştiriyi, çözüme yönelik bir duruşun manifestosuna ve bu ülkenin “Haydi, şimdi doğrunun zamanı!” kalkışmasına evirmek mümkündü. Ama olmadı, olmayacağını kanıtlamaktan da vazgeçmediler, vazgeçmeyecekler. Demokratik bir toplumun göstergelerini dışlamanın, kovmaya çalışmanın, ötekileştirmenin her türlü kepazeliğini sergilemekten geri durmayacaklar. Çünkü demokrasiden, ülkesel ve toplumsal bütünlükten, bir arada yaşamanın erdeminden, hep yineledikleri ama zerre kadar fikir ve duruşları olmadıkları “tasada ve kıvançta bir olma” kalitesinden uzak oluşlarını sergileyip duracaklar.
Her adımda bu gerçekliği ıskalayıp mahvedenlerin tragedyası, standart bulamacında debelenmekten başlıyor. Dedik, bu iklimin vahametini yazmaktan ve anlatmaktan, bugüne ve tarihe karşı sorumluluğumuzu yerine getirme ödevimizden asla vaz geçmeyeceğiz. Köşe bitiyor, somut bir örnekle noktalı virgül oluşturalım.
**
Cumhuriyetin Fenerbahçe’sine ve Çağdaşlığın Beşiktaş’ına, tribünlerinden yükselen ve aslında her demokrat siyasetçiye istifadan istifadeye olanak tanıyan tepkiler nedeniyle ceza kesmeye kalkışıyorlar. Cıvık kalemşörleri de bunu “Spora siyaset bulaşmamalı” diye açıklamak için debeleniyor. Bu bir başka sefaletin, alemi kör kendini kurnaz sanmanın itirafıdır. Şimdi bu zeka bariyerlilerine “Siyaset aslında nedir?” diye düstur çekilebilir, yapılmalıdır, o da başka yazılara kalsın.
Siyaset futbola girmesin. (Ne demekse?) Peki, amenna, öyle olsun. Yahu, bunları dillendiren ve uluslararası kabuller açısından pespayeleşen ve her biri var olan iktidarın sazıyla türkü söylemeye kalkışanlara ne diyeceksiniz? Bu standart bulamacında, sahi nasıl nefes alıyorsunuz kardeşim! Bu nasıl bir ciğer, bu nasıl bir midedir yahu!