Bugün Sanço, rüzgârın anahtar deliklerine ıslık çaldırdığı demlerde, kederlerden kederler derleyerek, Sığacık ıssızlığında dolaştım.
Uzak bir yerlerde çocuklar bin parçaya bölünmüşken, kalbim paramparça ve sırtım Atlas'tan daha beter yüklerle iki büklüm, kimselere anlatılmaz, kimseler anlamaz oradaydım.
Tanrılar yoktu orada Sanço ve kehribar ve şarap ve parşömenler dolusu aşkla yüklü geniş karınlı gemiler de gelmedi, bir ses işittim, belki cümle sürgün şairin kahrolduğu Teos'ta bir ateş yakmalıydım.
Ruhumun karanlık odalarına bin kilit ve bin mühür, ölü çocuk yüzlerinden ibaret gazetelerden bin bir kayık yaptım ve hepsinin üstünde aynı adresti kalbim. Başka ne yazsaydım?
Gün bitti Sanço
Dün bitti
Gecede yarın tedirginliği
Rüzgâr sustu
Öylece gülümsüyor
Dalları bahara gebe ağaçlar
Ya çocuklar Sanço, ya çocuklar?
Onlar bu baharı görmeyecekler
Ey soysuzlar işgalindeki yeryüzü
De bana Sanço,
Alayına kahretmeyip de ne yapsaydım?
***
Hepsi bu.
Ruhunu keder, yüreğini acı işgal ettiğinde…
Elin dilin hüzünden ibaret taşlara dönüğünde…
Derin bir yas kuyusuna yuvarlanıp gittiğinde…
Türkçen biter.
İşte o haldeyim. Bağışlayın.
Hepsi bu.