1977 yılı 01 Nisan günüydü. Bugün benim için çok anlamlı ve özel bir gündür. Çünkü, Server Tanilli ile merhabalaşıp tanıştığım gündür. Bir arkadaşımın daveti üzerine Ankara'dan İstanbul'a gitmiştim. Arkadaşım, İstanbul Üniversitesi Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek Okulu'nda asistandı. Server Tanilli, İstanbul Üniversitesi'nde anayasa hukuku profesörüydü.
Üniversitenin düzenlediği bir konferansta konuşmacıydı ve biz de Server Tanilli'yi izlemeye gitmiştik. Server Tanilli, özgürlük, hukuk, demokrasi ve adalet üzerine konuşuyordu. Onun sözleri salonu hınca hınç dolduran öğrencileri ve diğer izleyicileri adeta coşturuyordu.
Onun duygu yüklü, heyecan dolu yürekli konuşmalarını hep birlikte coşkuyla alkışlıyorduk. Server Tanilli o muhteşem kalabalığa şöyle sesleniyordu: "Özgür toplum olmaya, özgür insan olmaya, hukuk, demokrasi ve adalet gerek... Cehaleti yer yüzünden silmeye, kadını erkeği eşit kılmaya, her alanda eşit yurttaş olmaya, hukuk, demokrasi ve adalet gerek..."
Bu sözler, hınca hınç dolu salonu ayağa kaldırıyor ve salon dalga dalga dalgalanıyordu. Onun inanç ve fikir özgürlüğü için verdiği mücadele; akıl, adalet ve insan hakları için verdiği mücadele; karanlıkçılığa, bağnazlığa ve yobazlığa karşı verdiği mücadele; onu yağlı kurşunların hedefi haline getirmişti. Server Tanilli, haince bir pusuda 7 Nisan 1978 yılında sırtından vurulmuştu. Tanilli, İstanbul Üniversitesi'nde "Uygarlık Tarihi" dersini okutuyordu. Uygarlıktan nasip almamış olanlar, onu öldüremediler ama yaşamının geri kalanını tekerlekli sandalyeye mahkum ettiler. Server Tanilli, yağlı kurşunlara hedef olmadan önce de saldırıya uğramıştı. O saldırının kurşunları ceza kanununun 141 ve 142. maddeleriydi.
"Uygarlık Tarihi" adlı kitabı nedeniyle aylarca DGM'de yargılanmış ve sonuçta beraat etmişti. Mahkemedeki savunmaları, bilge kişiliği, onu Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve nice aydınlara yapıldığı gibi karanlık odakların hedefi haline getirmişti. Doğaldır ki Server Tanilli'yi kurşunlayanlar da diğerleri gibi bulunamadı. Emniyet kayıtlarına göre, Server Tanilli, kimliği belirlenemeyen kimselerce vurulmuş ve belden aşağısı tutmuyordu, felç olmuştu.
Server Tanilli, kendi dizeleriyle o günkü duygularını şöyle anlatmıştı: "Bir kötürüm olmama rağmen ve işte şurada dost ve düşman... Herkese ilan ederim ki; ayaklarımı bir savaşta kaybettim. Ve mutlaka, ama mutlaka bir gün karanlığın ve zulmün sığındığı son kaleleri fethe giden yiğitlerin içinde olacağım." Server Tanilli sözünü tuttu. Tekerlekli sandalyeye mahkum olmak, onu mücadeleden vazgeçirmedi. O, 1978'de DGM'de yargılanması sırasında da söylediği gibi "tam bağımsız, çağdaş ve demokratik bir Türkiye" istiyordu.
Yeni nesillerin Atatürk'ün yaktığı aydınlanma meşalesine sahip çıkmalarını umuyordu." O, Türkiye'nin Voltaire'iydi. Voltaire'in İngiltere'ye sürgün edildiği gibi, Server Tanilli de 12 Eylül darbe günlerinde Voltaire'in ülkesi Fransa'ya sürgün gönderilmiş ve Fransa'da uzun süre kalmak zorunda bırakılmıştı. Kendi çağlarının aydınlık mücadelesi için ağır bedeller ödeyen bu iki aydınlanma bilgesinin kaderleri ne kadar da birbirlerine benziyordu. Server Tanilli, bilimsel çalışmalarını hiç ara vermeden sürdürdü. Onun Devlet ve Demokrasi adlı eseri, bir bilim, şaheseriydi. Karanlık odaklar, onun vücudunu esir alabildiler ancak, Yaratıcı Aklın Sentezi adlı eserinde ortaya koyduğu gibi "beynini" esir alamadılar. Sağlığının en kötü olduğu günlerde bile araştırmalarına ara vermedi. Onlarca yapıt ortaya koydu. 6 ciltlik Yüzyılların Gerçeği ve Mirası adlı eseri,Türk insanına evrensel bilginin kapılarını sonuna kadar açtı. O, tekerlekli sandalyesinde yılmadan çalıştı, düşündü ve hep üretti. Türk gençlerine örnek alınması gereken 'aydın'ın canlı bir örneğini sundu. Türkiye'nin aydınlanma bilgesi Server Tanilli, düşünceleriyle bizlerin arasında yaşıyor ve bizlere yol göstermeye devam ediyor. O, düşünce ve duygularıyla gerçekten Türkiye'nin Voltaire'iydi. Onu saygıyla anıyoruz.