Geçen hafta Adana, Antalya Büyükşehir ve Manavgat belediyesine yapılan operasyonlar toplumda derin kaygı yarattı. Ve Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, salı günü tutuklandı. Zeydan Karalar her kesimin desteğini almış güçlü bir siyasi aktör. Zeydan Karalar'ın tutuklanmasını
vicdanlar asla kabul etmez. Zeydan Karalar Adana'da yüzde 60 oy almış çok sevilen bir belediye başkanı. Bu tutuklamalar, Türkiye’deki hukuk sistemine, demokrasiye ve adalet mekanizmasına dair çok temel ve hayati bir tartışmayı ve kaygıyı da beraberinde getiriyor. Vatandaş soruyor:
Hukuk Devletinde böyle birşey olur mu? Tabii ki olmaz.
Hukuk devleti; yasaların herkes için eşit uygulandığı, siyasi iktidarın da hukuka tabi olduğu, yargının bağımsız ve tarafsız çalıştığı bir sistemdir. Hukukun yalnızca muhalefete karşı işletildiği, iktidar yanlılarına ise dokunulmadığı durumlarda, bu ilke fiilen askıya alınmış olur. Kamuoyunda
yargının tarafsızlığına dair endişeler giderek derinleşiyor. Bu hukuksuz operasyonlarla acaba İktidar, muhalefeti ortadan kaldırmak mı istiyor? Bu kabul edilemez bir durum.
Son yıllarda, kamuoyunda ve uluslararası insan hakları raporlarında Türkiye’de yargının bağımsızlığına dair ciddi soru işaretleri dile getiriliyor. Özellikle şu örnekler bu algıyı besliyor: CHP ve DEM parti belediyelerine yönelik yoğun operasyonlar yapılırken;
Aynı dönemde AKP’li belediyelere yönelik çok sayıda suç duyurusuna rağmen, benzer adımların atılmaması, toplumda derin kaygı yaratıyor.
Bu durum, kamuoyunda “yargı iktidarın aracı mı?” sorusunu da beraberinde gündeme getiriyor. İktidara soruyorum: Yolsuzlukla mücadelede, eşitlik İlkesi adil çalışıyor mu? Yapılan kamuoyu anketlerinde vatandaşın yargıya olan güveni giderek azalıyor. Adalet tek yönlü işliyor.
Yolsuzluk ve rüşvet, kimden gelirse gelsin, toplumu zedeleyen ve kamu kaynaklarını talan eden bir suçtur. Bu nedenle:
Eğer CHP’li bir belediyede somut delillerle yolsuzluk ortaya çıkıyorsa, elbette soruşturulmalı ve yargılanmalıdır.
Ancak aynı titizlik, aynı hız ve aynı sertlik AKP’li belediyeler için de geçerli olmalıdır. Öyle değil mi? Aksi takdirde yargı sistemi siyasallaşmış olur.
Yargıya olan güvenin azaldığı bir ortamda, sadece hukukun değil hukukun işletiliş biçiminin de adil görünmesi gerekir. Çünkü adalet sadece tecelli etmekle değil, görünür olmakla da yükümlüdür. Eğer insanlar yargının bir kesime dokunurken diğerine dokunmadığını düşünüyorsa, bu, yargının meşruiyetini sarsar.
Sonuç Olarak:
Adalet, kişiye, partiye veya dünya görüşüne göre şekillenmemeli. Bir ülkede gerçek anlamda hukukun üstünlüğü varsa, yolsuzluğa karışan kim olursa olsun, ister iktidardan ister muhalefetten, hesap verir. Bu çifte standardın devam etmesi hem demokrasiye olan inancı zayıflatır hem de toplumsal kutuplaşmayı artırır.
“Eğer belediyelerde somut delillere dayanılarak yolsuzluk ortaya çıkıyorsa, hangi belediye olursa olsun suçlular adalet önünde yargılanmalı.”
Bu ifade zaten adalet anlayışının evrensel özüdür. Bu anlayış herkes için eşit şekilde işletilmediği sürece hukuk devleti değil, siyasi denetimli bir yargı sistemi konuşulmaya devam eder.