Sevgili okurlarım, Türkiye’de üniversitelerde rektör atanma süreci, uzun süredir hem akademik çevrelerin hem de hukuk camiasının tartışma konusu olmuştur. 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’na göre üniversite rektörleri, öğretim üyeleri tarafından yapılan seçimlerle belirlenir ve ardından Yükseköğretim Kurulu’nun (YÖK) önerisiyle Cumhurbaşkanı tarafından atanır. Bu yöntem, üniversitelerin özerkliği ve akademik iradenin korunması adına önemli bir mekanizma olarak görülmekteydi.
Ancak son yıllarda çıkarılan bir Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile bu süreç tamamen değiştirildi. KHK ile öğretim üyelerinin seçim hakkı ortadan kaldırıldı ve rektörlerin doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından atanması uygulamaya konuldu. Bu değişiklik, akademik çevrelerde büyük tepkilere yol açtı ve üniversite özerkliğinin ciddi anlamda zedelendiği yorumları yapıldı.
Bu durum üzerine konu Anayasa Mahkemesi’ne taşındı. Anayasa Mahkemesi, yaptığı incelemenin ardından, rektör atama yetkisinin bu şekilde Cumhurbaşkanına devredilmesinin Anayasa’ya aykırı olduğuna karar verdi. Mahkeme, üniversitelerin özerkliğini, akademik özgürlüğü ve kurumsal yapıyı gözeterek bu düzenlemeyi iptal etti.
Şimdi kritik soru şu: Cumhurbaşkanı, Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyacak mı?
Anayasa Mahkemesi kararları bağlayıcıdır ve tüm kurumlar gibi Cumhurbaşkanı da bu kararlara uymakla yükümlüdür. Kararın Resmî Gazete’de yayımlanmasından itibaren iki ay içerisinde yürürlüğe girmesi gerekiyor ve bu süre zarfında gerekli yasal düzenlemelerin yapılması bekleniyor. Ancak geçmişte benzer bazı durumlarda, yürütmenin Anayasa Mahkemesi kararlarını uygulamamakta direndiği örnekler de olmuştur.
Bu noktada gözler, görev süreleri dolmak üzere olan rektörlerin yerine yapılacak atamalarda olacak. Eğer Cumhurbaşkanı, yeniden doğrudan atama yoluna giderse, bu durum sadece yargı kararlarının hiçe sayılması anlamına gelmeyecek, aynı zamanda hukuk devleti ilkeleri açısından da ciddi bir kriz yaratacaktır. Üniversitelerdeki yönetsel düzen, akademik özgürlük, liyakat ve katılımcılık gibi temel ilkeler de bu bağlamda bir kez daha tartışmaya açılacaktır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesi’nin iptal kararı doğrultusunda yasal değişiklik yapılması, eski sistemin (öğretim üyelerinin seçimle belirlediği) yeniden hayata geçirilmesi ihtimalini gündeme getirmektedir. Bu durumda Cumhurbaşkanı’nın, yeni yasal düzenlemeye uygun hareket etmesi beklenir.
Sonuç olarak, önümüzdeki birkaç ay, sadece üniversiteler için değil, Türkiye’de hukuk devleti ilkesinin ne ölçüde geçerli olduğunun da göstergesi olacak. Anayasa Mahkemesi’nin kararına uyulup uyulmayacağı, Türkiye’nin demokratik mekanizmalarına, hukuk kültürüne ve kurumsal işleyişine dair önemli bir turnusol kâğıdı işlevi görecek.