Hayatlarımız ucuz... Hatta değersiz. Bunu böyle görenler kadar biz de suçluyuz. Öncelikle başımızı bir eve sokmaya çalışıyoruz. Hemen hemen hiç birimiz ev alırken, bu evin altındaki toprak alüvyonlu mu, bu bölge deprem fayları üzerinde mi, müteahhidi daha önce nasıl binalar yapmış, yapılan bu bina depreme dayanıklı mı, yapı ruhsatı var mı diye sormuyoruz! Binanın içindeki daireleri ve dükkanları gezip kesilen kolon, kaldırılan duvar var mı? Daha önceki depremlerden kalan bir ize sahip mi diye bakmıyoruz!
Çünkü yaptığımız her şeyden vergi almayı bilen hükümete güveniyoruz. Hala devleti "baba" gibi görüyoruz... Oysa hiç bir baba çocuğunun güvenli olmayan bir binada yaşamasını istemez. Güvenli olmayan yapıları üretenlerden de hesap sorar... Zaman zaman binaları kontrol ederek kaçak bir değişiklik yapılmış mı yapılmamış mı bakar... Bunu ülkesinin vatandaşına sahip çıktığı için, güvenliğini sağlamaya mecbur olduğu için yapar/yapmalıdır.
'Bakarsan bağ bakmazsan dağ olur' demişler!
AFAD gönüllüleri, itfaiyeciler moloz dağlarının içinde mucize peşinde koşuyor. Ayda, Elif ve İdil ile o mucizeye ulaşıyorlar da ama ya yok yere kaybettiklerimiz...
AFAD Başkanı, "Biz görevimizde başarılıyız ama neden bu iş bize bırakılıyor? Neden bu binalar yıkılıyor?" diye haklı olarak soruyor.
***
İzmir depremi bize bir kez daha gösterdi ki tesadüfen yaşıyoruz. Hayatlarımız gerçekten ucuz. Bunu yan yana duran iki apartmandan birini yıkılıp diğerine hiç bir şey olmadığını gördüğümüzde bir kez daha anladık.
İzmir depremi bize bir kez daha gösterdi ki ders almıyoruz. Binalara çürük raporu verilmesine rağmen içinde insanlar yaşamaya devam ediyor. 2 taraflı ihmalin dışında bunun en büyük nedeni ülkenin ekonomik olarak çöküntü içinde olmasıdır. İnsanlar, başka bir eve çıkmanın maliyetini düşünerek bundan vazgeçmişlerdir. Devletin tam da bu noktada vatandaşına kol kanat germesi gerekmez mi?
İzmir depremi bize bir kez daha gösterdi ki ders almıyoruz. Pek çok kamu kurumu depremde zarar gördü. İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi ve Torbalı Belediyesi hizmet binaları bunlardan bazıları... Kendi binasının güvenliğini sağlayamayan belediyeler halkın oturduğu evleri nasıl kontrol edebilir ki? Halkın vergileriyle yapılan binaların depreme en dayanıklı binalar olması gerekmez mi?
***
Şimdiye kadar hangi depremden ders alındı ki bundan almayı bekliyoruz?
Mesela İstanbul'da 7 civarında bir deprem olması halinde 14 bin binanın yıkılacağı bir raporla ortaya kondu. Bugün İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin hazırladığı bu rapor baz alınarak, bu kent için kim, hangi çalışmayı yapıyor? 14 bin bina tek tek tespit edilmiş. En az 14 bin kişinin öleceği yazılmış. Bu binalar neden boşaltılmıyor? Bu binalarda yaşayanlar için devlet yeni konutlar inşa etmiyor ya da onların başka evler satın almalarına destek olmuyor?
Sorulması gereken o kadar çok soru var ki... Ders almıyor, umudun peşine takılıyoruz... Vergisini verenler olarak, halk olarak daha fazlasını istemek hakkımız.
Molozlar altında kalmak değil, yaşamak istiyoruz.
İki kızı ve eşini kurtardı
Deprem sonrasında pek çok hikayeye tanık olduk. Kurtarma çalışmalarında 540 itfaiyeci 12’şer saatlik vardiyalarla yer aldı. Onlardan biri, depremde evi yıkılan itfaiye amiri baba Mehmet Akbulut'tu... Yollar kapandığı için arabasından indi ve koşarak yıkılan evine gitti. Egemen Apartmanı enkazına girdi, yardıma gelen arkadaşlarıyla betonu blokları kazarak iki kızı ve eşini kurtardı. Gölcük depreminde de 15 gün görev yapan Akbulut, "Benim kaderimde kendi evlatlarım ve eşimi de kurtarmak varmış. Şükürler olsun. Allah bana evlatlarımın ve eşimin acısını yaşatmadı. İyi ki itfaiyeci olmuşum. Ben mesleğimi çok seviyorum. Bir can bile kurtarsam bir dua alsam bana yetiyor" dedi. Pek çok AFAD gönüllüsü de Mehmet Akbulut gibi düşünüyor, bir can kurtarsalar yeter... Siz de AFAD gönüllüsü olabilirsiniz. AFAD gönüllüsü olmaya istekli olan ve e-devlet şifresine sahip herkes gönüllü olabilir.