Elbette genel itibariyle Türkiye bir deprem bölgesi ve yaşadığımız İzmir de fay hatları nedeni ile bu tür afetten etkilenecek illerin başında geliyor. Bölgenin nüfusu ve endüstri envanteri bağlamında deprem potansiyeli ve zemin faktörleri gibi etkenler düşünüldüğünde, insani ve maddi kayıpların minimum maliyetinin milyarlarca doları bulabilecek olması ciddi bir ulusal güvenlik sorununu da karşımıza çıkarmakta.
Pandemi nedeni ile global ölçekteki makro ekonomik dengelerin olumsuz etkilendiği bir dönemde gerçekleşen deprem, öncesinde son üç çeyrektir devam eden ekonomik küçülme nedeni ile oluşan yaraların sarılması konusunda hızlı bir kamu bütçe olanaklarının oluşturulmasını acil hale getirmekte. Cumhuriyet döneminde 1939 Erzincan depreminde 32.962 vatandaşımızı 230.000’e yakın binanın yıkımı ile kaybetmiştik. Keza 17 Ağustos 1999 Marmara Depreminde de kaybımız 17.479 kişi olmuştu. Yaşadığımız İzmir depremi dahil bu tablonun bir daha tekrarlamaması için gerekenlerin ne olduğunu yıllardır biliyoruz: Yapılaşma yerlerinin zemin seçiminde deprem faylarına dikkat edilmesi, yapı teknolojisinde standart malzeme ve materyal kullanılması ve yapı denetimlerinin artırılması. Ancak bunlar yapılarak depremin ülkeye olan sosyopsiko-ekonomik tahribatı önlenebilir.
İzmir depremi bize şunu gösterdi: Maalesef hem kişisel anlamda hem de toplumsal organizasyon bağlamında tedbirler ve alınacak önlemler konusunda eksikliklerimiz devam ediyor. Bir yandan deprem anı ile ilgili bireyler olarak yapacaklarımızı tam olarak uygulamadığımız gibi erken ve geç deprem anlarına ait bir davranış profilimiz de tam bir olgunlukla ifa edilemiyor. Önce deprem anına odaklanalım. İster ev ortamında ister okulda, büroda ya da bir AVM’de olalım, önceliğin soğukkanlılık ve sakin pozisyonumuzu korumak olduğunu bilelim. Sabitlenmemiş dolap ve raf benzeri eklentiler ile kırılması muhtemel pencere gibi eşyalardan uzak bir pozisyon alalım. Eğer yakınımızda, uygun sağlam sandalye, masa, hacimli koltuk ve sandık gibi korumamızı sağlayacak eşya varsa yanına çömelerek hayat üçgeni oluşturmalıyız. Yani başımızı iki elimizin altına alıp cenin pozisyonuna geçmeli ve sağlam olarak düşündüğümüz eşyanın yanına uzanmalıyız. Genel olarak yaşam üçgeni oluşturmamız mümkün değilse, bu ana yönelik ezberlememiz gereken davranış kalıbı şu şekilde özetlenir: Güvenli olarak düşündüğünüz en yakın yerde diz üstü ÇÖK, başını ve enseni koruyacak şekilde yere KAPAN ve düşmemek için sabit bir yere TUTUN… Yatakta iseniz hafif bir yuvarlanma ile yatak kenarına yere uzanınız, olasılıkla yatak çevresinde güvenli bir boşluk oluşacaktır. Binanın dışına çıkmak mümkün olmadığında duvarlarına yakın pozisyonda bulunmak avantajlıdır. Ve deprem sarsıntısı geçtikten sonra elektrik, gaz ve su vanaları ile eğer çalışıyorsa soba ve ısıtıcılar söndürülmeli ya da kapatılmalıdır. Sonrasında tabii ki ev içi ve çevremiz için durum tespiti yapılmalı, elektrik, su ve havagazını kapatılıp toplanma bölgesinde güvenle intikal gerçekleştirilmelidir.
Eğer bulunduğumuz mesken ya da yapıda hasar var ve bizler de yıkıntı altında ise, önce mümkün olduğunca sakin kalmak ve vücut hasarı için kendimize zaman ayırmak durumundayız. Kurtarma ekipleri gelene kadar enerjimizi harcamayarak hareketlerimizi kontrol altında tutmak, bir temas sesi duyduğumuzda ise kullanabiliyorsak el ve ayaklarımız aracılığı ile sert ya da metalik cisimlere vurmak suretiyle ses oluşturmak, mümkünse de bağırarak onlara seslenip dikkatlerini çekmek gerekecektir.
Deprem anında bir otomobilde iseniz, bulunduğunuz yolda dörtlülerinizi yakarak sağa yanaşıp durun, araba motorunu kapatın, deprem sonlanıncaya kadar arabada kalın. Durulacak alan elektrik enerji hatları, köprü altı ya da üstü, direk ve ağaç yanı olmamalı… Eğer bir tünel veya otoparkta isek de araç yine dörtlüler yakılarak durdurulmalı, kontak kapatılmalı, anahtar arabada kontak üzerinde kalacak şekilde bırakılarak arabanın sağ yanına uzanılmalıdır.
Metro ya da toplu taşıt araçlarında iseniz, sarsıntı bitene kadar araçlardan inmeye çalışmayınız ve bir yere sıkıca tutunarak pozisyonunuzu koruyunuz. Sarsıntı bitince, genel direktiflere uyunuz.
Depremin olduğu anda açık bir alanda iseniz, büyük binalar, direkler, enerji hatlarının altları ve duvar kenarları tehlikeli alanlardır, oralardan uzak kalınmalıdır. Aynı şekilde deniz kenarları da güvenli değildir. Depremi takip eden kısa zaman diliminde, kendimizin emniyette olduğumuz tespiti sonrası, çevremizdeki insanların güvenliğini check etme anları başlar. İlk bakışta yardıma muhtaç insanlara odaklanılmalı, akabinde deprem sonrası olası yangın kontrolü ve gaz kaçakları için çevre kontrolünü yapmak yerinde olacaktır. Örneğin bir gaz kokusu hissedildiğinde camlar ve kapılar açılmalı, evdeki diğer insanlarla bina terk edilmelidir. Eğer acil durum çantamız varsa, yanımıza alarak toplanma bölgesine gitmek amaçlanmalıdır. Mümkün olduğu kadar telefon hatları, cadde ve sokaklar meşgul edilmemeli, kitle iletişim araçları vasıtası ile yetkililerce yayınlanacak direktiflere uyulmalıdır.
Yukarıdaki prosedür, artçı depremler sırasında da uygulanmalıdır. Olası hasarlı eviniz söz konusu ise içine girilmemelidir. Ayrıca hasarlı binalardan uzak durulmalı, yakınlarınızdaki yardıma ihtiyacı olan bireylere y ada hamile, ebeveyni yanında olmayan çocuk, yaşlı, engelli gibi özel durumu olan afetzedelere yardımcı olunmalı, afetlere yönelik özel eğitim alınmışsa ya da doktorluk gibi bir mesleğin mensubu isek toplanma bölgesindeki yetkililere de kendimiz tanıtarak, sürecin bitmesini beklemeliyiz. Yazıma son verirken, geçen hafta yaşadığımız İzmir depreminde hayatını kaybeden hemşerilerimiz için Allah’tan Rahmet dilerken yaralılarımıza da acil şifalar temenni ediyorum