Acı haber tez ulaşırmış! İki Nisan sabahında Ülkü Tamer’in ölüm haberini “sosyal medya”dan paylaşıyorlardı şiir dostları. Sarsıldım!
Bellek Pazarı kitabımdaki ilk şiir, onun dizelerinden esinlemeyle, ona adanarak yazılmıştı. Küşüm Çınlaması kitabımdaki şiirim ise “Ülkü Tamer Duygudaşlığıyla” yazılmıştı.
İzmir’de Dünya Şiir Günü etkinliklerine de gelmişti birkaç kez. Onun çocukluk, gençlik arkadaşı şair Atılay Arsan’ı da aramıza alıp fotoğraf çektirmiştik. En son 2015 yılında Yakın Kitabevi’nde “Bir Adın Yolculuktu” kitabının imzasında görüşmüş, Antep’çe hanek etmiş, bir fotoğraf karesine kayıtlanmıştık.
Antep benim “çocukluğumun başkenti”. Bu kent toprağından çıkan, yaşamdan yapıtlarını bırakarak ayrılan Mütercim Asım, Ömer Asım Aksoy, Mithat Enç, Cemil Cahit Güzelbey, Orhan Barlas, Şakir Sabri Yener, Muhtar Körükçü, Onat Kutlar, Seyfettin Başçıllar, Atılay Arsan gibi dilcileri, şairleri, yazarları unutmak olası mı?
Cahit Tanyol, Fevzi Günenç, Lütfiye Aydın, Ahmet Ümit, Özen Yula, Eyüphan Erkul da bu kentin yetiştirdiği yazarlar değil mi? Nasıl anımsamayız Ozan Telli’leri, Celal Soycan’ları, Ali Çapan’ları, Mehmet Kara’ları, Hasan Kaya Öztaş’ları, Hüseyin Köse’leri, Şahin Taş’ları?
Tutkusu, sevdasıyla Ülkü Tamer’in de kentiydi Gaziantep.? Çocukluğu, gençliği, olgunluğu… Yaşamının her bölümüne diliyle, sesiyle, sözüyle, şiiriyle, anılarıyla katılan bir Antepli…
“Antep sadece coğrafyada bir mekân değil de, ayrı özellikleri olan bir şehir”di onun için. Antep’i “insanın içinde yaşatması, büyütmesi, geliştirmesi” gereken bir düşünce olarak algıladı Tamer. İstanbul’da yıllarını geçirmiş olsa da daha sonra yerleştiği Bodrum’a tutulsa da “Ben bir bakıma sürekli, hâlâ Antep’te yaşıyorum” duygusunu, düşüncesini yitirmedi.
İkinci Yeni'ye, bu akımın biçimsel, biçemsel özellikleri, izlekleri oluştuktan sonra katılan Ülkü Tamer, kendine özgü imge dünyası olan bir şairdi. Abartısız, duru, ironisi eksik olmayan… Kimi zaman derin acıları, kaygıları, insana ilişkin durumları, toplumsal duyarlıkları öne çıkaran özenli bir şair…
Dergici, sinemacı, tiyatrocu, şair, çevirmen, öykücü, anı ve çocuk öyküleri yazarı… Ülkü Tamer’in yazın çeşitliliği bunlar.
Çok yazan, çok yayımlayan bir şair olmasa da gerek anılarında, gerek düz yazılarında, gerek öykülerinde şiirin anlatım varsıllığını yakalarsınız kolayca. Sanki “İkinci yeni döneminden çıkıp şiiri daha yalınlaştırır”, “daha başka yerlere giderek, daha kendini bularak, anlayarak o tür bir şiire gelir.”
Neden öyledir, neden bu yere gelmiştir? Onu bunca etkileyen, sarıp sarmalayan giz nedir diye sorsak, alacağımız yanıt şöyle olacaktır: “Bu da kendi toprağından ötürü, Antep’ten ötürü. Antep’e dönünce tabii oranın şiiri biraz daha başka bir şiir olarak belirdi. Belki biraz daha açık, biraz daha yalın, biraz daha anlaşılır.”
Tamer şiirinde bir “dil tadı” kıvancı, erinci duyumsanır. Yormaz insanı. Daha çok Antep Neresi şiirlerinde çağdaş manileriyle, hece şiirinin algısı, olgusu, anlatımıyla o sıcak, içten, sevecen “dil tadı”nı yakalarız.
Açılır ayraç 1937’de, 2018’de kapanır ayraç… İçine 81 yıllık yaşamı, şiirleri, öyküleri, anıları, yapıtları, yaşanmışlıkları alarak…
Bugün Ülkü Tamer’den şiirler okuyalım, bestelenmiş şarkılarından Güneş Topla Benim İçin’i, Üşür Ölüm Bile’yi, Mayın’ı, Memikoğlan’ı, Geceleyin Karanlıkta’yı söyleyelim. Ve diyelim ki sonra ona dizeleriyle:
Her gün en az bir kere geceden geçtin
Bir adın yolculuktu, bir adın başka
Işıklarda ol Ülkü Tamer usta.