Bugünkü seçim umarım bir dönüm noktası olur ve bu kavga ortamı sona erer. Bir araya gelemez diye düşünülenler bile el sıkışır, en azından. Yan yana durabilirler; kucaklaşmaları şart değil. Hedefimiz birbirine sevgi ve hoşgörü ile bakan kuşakları yetiştirmek olur.
UZLAŞI NASIL SAĞLANABİLİR?
En önemlisi empati…
Bize göre en farklı uçta yer alan birinin yerine koyalım, kendimizi. Onun doğduğu ortamda doğduğumuzu, onun büyüdüğü ortamda büyüdüğümüzü, onun gittiği okula gittiğimizi, neler yaptığımızda ailemizin bizi onayladığını, neler yaptığımızda kızdıklarını düşünelim… O kişiyi anlamak için çaba sarf edersek, ona ulaşabilmemiz için engeller birer birer ortadan kalkacaktır.
Bazen yaşanan bir olay, bu empatiyi kolaylaştırabilir. Yıllar önce bilimsel bir konuşma yapmak üzere, bir arkadaşımla birlikte Doğu Türkistan da denen Çin’in Uygur Özerk Bölgesi’ne gitmiştim. Urumçi’deki kongrenin ardından Turfan ve Kaşgar’ı da gezmiş, bize iyi İngilizce bilen diş hekimi bir Uygur Türkü rehberlik etmişti. Yüz hatlarından Türk olduğu belli olan rehberimiz, havaalanında bizi uğurlarken, yanımıza gelen tam donanımlı bir Çin polisi aşağılayıcı tavırlarla dostumuza kimlik sormuştu. Çok üzülen, yerin dibine giren dostumuzu görünce, Türkiye’de Kürt olmanın ne demek olduğunu daha iyi anlamış, o günden sonra bu yurttaşlarımıza bakış açım değişmişti.
EMPERYALİZM VE BÖLÜCÜLÜK
Atatürkçülüğün ilk koşulu antiemperyalist olmak; emperyalizmin en güçlü yöntemi ise ’Böl, parçala ve yut’…
Bir Atatürkçü olarak, farklı etnik kimliğe, dine, mezhebe, siyasi düşünceye sahip kişilerle empati kurmaya, onlara sevgi ve hoşgörü ile yaklaşmaya, farklılıkları nedeniyle onları hor görmemeye çalışıyorum. Bölücülük zehrinin panzehiri, ortak noktalarda uzlaşı…
Seçim sonuçları ne olursa olsun; umarım dostluk, insanlık, eşitlik, hoşgörü ve kardeşlik kazanır.
İnsanlar birbirine empati, hoşgörü, tolerans ve sevgi ile yaklaşır.
Uzlaşır, el sıkışır.
Ve ardından kucaklaşır…
Daha güzel bir Türkiye dileğiyle…