ÖSYM, yani Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi. Yıllardır devlet adına sınav organizasyonu yapar. Hataları ortaya çıktı.
Sınav sorularını çaldırdığı, sınavlarda hukuksuzluklar yaşandığı belirlendi.
Geç de olsa kendisini yeniledi.
Yaptığı bütün sınavları, “kamera ile kaydetme” kararı aldı.
Sonuç ortada...
***
TFF, yani Türkiye Futbol Federasyonu. Yıllardır devlet adına Türkiye'deki futbol karşılaşmalarını organize eder. Tartışmalar hep olur.
Fauldü, değildi. Ofsayttan gol oldu, olmadı diye.
Kendini yenileme kararı aldı. Gelecek yıldan itibaren “video hakem” uygulayacak.
Tartışma varsa “ekrana” bakacaklar...
***
Türkiye'de yarım asırdır “serbest seçim” uygulanır.
Tartışma her zaman vardır.
2002 yılı Kasım ayındaki seçimlerden itibaren Türkiye “Bilgisayar Destekli Merkezi Seçmen Kütüğü Sistemi” denen “SEÇSİS” ile tanışmıştır.
Sistemin “güvenlik açığı” hep tartışmalara konu olmuştur.
Bu yüzden Cumhuriyet Halk Partisi, dönemin Genel Başkan Yardımcısı Emrehan Halıcı ile başlayan, şimdilerde de Genel Başkan Yardımcısı Erdal Aksünger tarafından başarı ile geliştirilen SEÇSİS'e “entegre” bir program uygulamaktadır.
Kişisel görüşüm, Türkiye'de seçimlerde bir “hile” olacaksa, bunun SEÇSİS üzerinden yapılması neredeyse imkansızdır.
Çünkü CHP'nin sistemi sonuçları “dikkatlice” incelemektedir.
***
Son referandumda da gördük ki, seçimlere karıştırılan “hilelerin” çoğu, “oyların sandıklara atılması ve sayımı ile tutanak altına alınması sırasında” gerçekleştirilmektedir.
Yani, ya oy kullanırken “hür irade yerine baskı”, ya oy kullanıldıktan sonra “sandıklara müdahale” ya da sandıktan çıkan oyların “sayımı ve tutanaklara geçirilmesi sırasında” hile yapılmaktadır.
***
Şimdi size bir soru ve aynı zamanda öneri.
Türkiye her sandığa, “oylamanın başından sonuna kadar kaydedici bir kamera sistemi” neden kuramaz?
ÖSYM'den mi, TFF'den mi daha fakirdir?
ODTÜ, ASELSAN gibi kurumlara böyle bir görev verilip, “seçimin başlamasından, oyların tutanağa geçirilmesine kadar olan süreyi kaydetme” yoluna neden gidilmez?
İtirazı olan varsa, açılır görüntüler seyredilir.
Kim oy kullanmış, kim çalmış, kim tehdit etmiş, kim yırtmış hepsi ortaya çıkar.
O zaman “şaibe” ortadan kalkmış olmaz mı?
Ben, Türkiye'nin acilen “video sandık” uygulamasına geçmesini istiyorum.
Bunun için “bahane” üretenlere gülerim...
***
Bir başka konu ise referandum sonrası ortaya çıkan “kardeşlik” söylemleri...
Referandum boyu, “HAYIR” diyecek olanlara PKK'lı, terörist, vatan haini, çapulcu, hatta daha ağır sözler söylendi.
Bunlardan biri de Menderes Belediye Başkanı Bülent Soylu idi.
Yetmedi, seçimden bir gün önce gazetelere ilan verdi ve “Çanakkale'de, Kurtuluş Savaşı'nda atalarımızı, dedelerimizi şehit edenler HAYIR dediği için Menderes halkı EVET diyecek” dedi.
Peki, sonuç ne oldu?
Menderes'te “geçerli oy kullanan 65 bin 972 kişiden yüzde 62.99 oranına denk gelen 38 bin 888 kişi HAYIR oyu” kullandı.
Yani, Başkan Bülent Soylu'nun kafasıyla Menderes'te yaklaşık seçmenin üçte ikisi olan 39 bin kişi Çanakkale ve Kurtuluş Savaşı'nda “atalarımızı şehit edenlerden yana” tavır takınmıştır.
İşte böylesine ayrımcı, ötekileştirici dil kullanan iktidar partisi üyeleri, şimdi de “gelin kardeş olalım” demektedirler.
Hayır, kardeşim hayır.
Önce, “ötekileştirdiğiniz, aşağıladığınız, hakaret ettiğiniz insanlardan” içten ve uzunca bir “özür” dileyeceksiniz, ondan sonra “kardeş” olmaya çalışacaksınız.
Kardeşlik sövüp sövüp, sonra gelip yanaklardan öpmek değildir.
Bu halk da bu kadar “salak” değildir...