En sevdiğim mevsimdir yaz. Sonbaharda gidişine üzülür, kışın özlemle gelişini bekler, hani beklediğiniz kişi sonunda uzaktan görünür de gülümseyerek el sallarsınız ya ben de, ilkbaharda yaz havası almaya başladığımda öyle hissederim.
Ne yapış yapış sıcağı yaz sevgimi azaltabilir ne de ben çalışırken “bütün dünya tatildeymiş hissi” veren, sosyal paylaşım sitelerini dolduran arkadaş fotoğrafları bana yazın bitmesini istetebilir.
Yaz bana hep güzel şeyler çağrıştırsa da yaza dair birşey var ki beni hem üzer hem öfkelendirir.
Belki de bir tek “o” yaz sevgimi eksiltir.
Orman yangınları.
Sizi bilmem ama ben ne zaman orman yangınları ile ilgili bir haber izlesem ya da okusam, fotoğraflarına baksam içim sızlar.
Yemyeşil ağaçların tepesinde kabus gibi titreşen alevler, zehriyle canım ormanları kaplayan kara dumanlar... Yangın sonrası kararmış küle dönmüş ağaçlar... 1-2 saat öncesinde kuşların cıvıl cıvıl öttüğü, arıların çiçek peşinde vızıldadığı -artık olmayan- ormana çöken derin sessizlik...
Bu da bir tür katliam.
“Engellenebilir” ama nedense “engellenmeyen” bir Türkiye klasiği.
Her yaz aynı şey. En çok da güzelim Ege, Akdeniz alev alev. 5 hektar ordan, 10 hektar burdan derken gidiyor yeşil servet.
Üstelik yangınlar ormanın gerçek sahiplerini de, ya öldürüyor ya evsiz bırakıyor. Her yangında onlarca yaban hayvanı can veriyor, daha fazlası yaralanıyor, şanslı olanlar ise yaşam alanlarını kaybediyor.
Hafta başında Nevşehir'de çıkan bir yangınla ilgili haberin fotoğrafına bakarken yüreğim paramparça oldu. Zavallı bir kaplumbağa... Orman yangınında o kaya gibi sağlam duran kabuğu, yakıcı ateşin etkisiyle parçalanmış, kömüre dönmüş. Ağzının da büyük kısmı yanmış. Yavaş olduğu için kaçamamış alevlerden.
Ülkemizde orman yangınlarının yüzde 98'i insan kaynaklı. Uzmanlar da, doğal dengenin sağlanmasında vazgeçilmez bir önem taşıyan tüm canlı varlıkların arazi yangınlarıyla birlikte yok olabileceğine dikkat çekiyor, doğanın bir parçası olan tüm canlıların bu tür yangınlarla yok olmasının duyarlı yaklaşımlarla önüne geçileceği uyarısında bulunuyor.
Yani anlayacağınız bu kıyıma biz sebep oluyoruz ve onu durdurmanın yolu da bizden geçiyor. Bilinçlenmeliyiz, umursamalıyız, bu ülkenin doğasına sahip çıkmalıyız.