Ahmet Büke, bir arı çalışkanlığıyla edebiyatımıza eserler kazandırmaya devam ediyor. İkisi çocuk kitabı, on bir esere ulaştı Büke kitaplığı. "Okumak ve yazarak anlatmak hayatımı daha anlamlandırdı" diyen yazar, İzmir'in dünü ve bugününü yeniden şekillendirip belleklere kazıyor. Büke, incelikli ve içtenlikli üslubuyla, özellikle Ege havasını soluyanlara çok özel tatlar vaad ediyor.

Edebiyata ilginiz nasıl gelişti? Günün birinde son cümlenin son noktasını koyduğunuzda tam olarak neyi anlatmış olmak isteyeceksiniz?

Çocukluk çağımda hikâyeler ve hikâye anlatıcılarıyla tanıştım ve onları çok sevdim. Aile büyüklerim masal ve hikâye anlatıcılarıydı. Doğduğum Gördes, Ege taşrasında kendini kültürel olarak korumuş ve hikâye malzemesi bol bir taşra köşesiydi. Biraz büyüyünce sözle anlatılanlardan daha çok ve çok daha güzel başka hikâyelerin olduğunu keşfettim: kitaplar. Böylece iyi bir okur oldum. Kitaplara ulaşmak, kitap okumak benim için hayatın zevklerinden biri haline geldi.

Ya yazma işi?

Çok daha sonraları. Orta yaşlarıma doğru belirmeye başladı hikâyeler.

EVE DÖNME ZAMANI GELİYOR

Bu süreçlerde neler değişti?

Okumak ve yazarak anlatmak hayatımı daha anlamlı hale getirdi. Merak ettiğim ama bilmediğim çok şeyi onların hikâyelerini yazarak öğrendim. Yani edebiyatla kahramanın yolculuğunda olduğu gibi evimden ayrılarak bir yolculuğa çıktım, erginleştim, yendim, yenildim ve büyüdüm. Artık yavaş yavaş eve dönme zamanım geliyor. Ama yola çıkan ile eve dönen artık aynı insan değildir. Bu nedenle edebiyat ve kitaplara ve hikâyelere müteşekkirim.

İlk kitabınızdan bu yana yaklaşık yirmi yıl geçti. Şimdi buradan baktığınızda başaramadığınız ya da gecikmiş projeleriniz var mı? Tüm yazdıklarınızın özü ve özeti olacak bir yapıt hayaliniz var mı?

"Başarı" günlerce tartışabileceğimiz ve epey öznel bir kavram aslında. Yazmak beni ünlü birisi yapmadı ve geçimimi sağlayacak bir gelir sahibi olamadım yazarak. Zengin olmayı zaten hiç düşünmemiştim ama çoğu zaman bir hikâyeye hazırlanmak için cebimden epey para harcadığım bile oldu. Böyle şeyleri düşünürseniz büyük başarısızlık bulursunuz.

Whatsapp Image 2024 08 13 At 15.10.32

YAŞAM KREDİMİ BOŞA HARCAMADIM

Başarısızlık derken!.. Siraz açar mısınız bunu?

Yani yeteneğimin ve yazdığım metinlerin gücünün farkındayım ama bunların toplumsal bir karşılığının olmadığını ve olmayacağını da biliyorum. Meseleye böyle bakarsanız yola devam edemezsiniz. Ancak hayat siyah ve beyaz değil. Yazmak ve edebiyat yaşadığım hayatı anlamlı kıldı. Yazmasaydım hiç anlatılmayacak bir sürü insan hikâyesini arkamda bırakacağım ve bu yolculuk boyunca bir dolu iyi dostlar edindim. Bana verilen yaşam kredisini boşa harcamadım. İşte buradan bakarsanız da büyük bir başarı görürsünüz. Hayat büyük karmaşıklık içinde son derece de yalın bir şey gerçekte.

Opus magnum düşünüz!..

Her yazarın büyük yapıt hayali olur. Ama zaman büyük bir elektir aynı zamanda. Bundan yüz yıl sonra bugün yazan binlerce insandan belki bir ya da birkaç kişi okunur kalacak.

KENDİME AİT BİR ODAM HİÇ OLMADI

Evlilik ve evlat sahibi olmak, okunan ve yazılan saatlerinden feragat etmek demektir. Bir baba ve eş olarak zorlandığınız zamanlar oluyor mu?

Benim kendime ait bir odam, masam, alanım ve zamanım hiç olmadı. Tercih ettiğim bir durum değil ama koşullar böyle gelişti baştan itibaren. Ama verili durum yazmama, üretmeme de engel olmadı. Her yerde, her durumda yazmayı öğrendim ve becerdim. Yazmaktan öte yayınlatma sürecinde hep zorlandım. Bu da işimizin cilvelerinden biri işte.

BEN BABAMDAN RAZIYIM!

Birçok eserinizde belirgin 'baba' karakterleri var. Ve o karakterlerin anlatıya önemli ve özel bir katkısı var. Bir baba ve evlat olmanızın bu karakter çizimlerinde rolü var mı?

Özellikle erkek çocukları hayata babayla olan mücadelesiyle adım atıyor. Ama büyümenin ve olgunlaşmanın bir sonraki adımı babanızla duygusal olarak sulh olmaktan geçiyor. Bunu becerdikten sonra kararlarınızın sorumluluğunu üstlenmeyi ve onların sonuçlarıyla yüzleşmeyi öğreniyorsunuz. Ben babamdan razıyım. Beni yurt sevgisiyle büyüttü, iyisiyle kötüsüyle insanını kabul edip memleketine bağlılığı öğretti. Namuslu ve çalışkan bir adamdı. Kitap sevgimi de ona borçluyum. Umarım büyüdüğünde kızım da beni benzer şekilde anar.

Whatsapp Image 2024 08 13 At 15.10.32(3)(1)

'İZMİR' KENDİNİ BİLMEYEN BİR SU

Borges, Buenos Aires ile anıldı hep, James Joyce da Dublin ile. Deli İbram Divanı'nı okurken insan keyf alıyor, çünkü içinde çokca İzmir var. Bu şehir sizin için ne ifade ediyor?

İzmir'i derya içinde ama deryadan habersiz balıklara benzetirim hep. Kendinde akan ama kendini bilmeyen bir su gibidir. Dolayısıyla onu sevenlere de ilgisiz bir şehirdir. Ama kendine özgü ruhu vardır. Artık şimdi epey hırpalansa da onu kısmen korumayı başarmış bir şehirdir.

GÖRDES DÜĞÜMÜNDEKİ TARİHSEL KOD

Bu sevgi Ege sınırlarına doğru da genişliyor. Siz Gördeslisiniz ve yazılarınızda Manisa'dan, Gördes'ten, Ege geleneklerinden sıkça söz ediyorsunuz. Bir yazarın kendi dili, kendi geleneği ve coğrafyasıyla ilişkisi nasıl olmalı?

Her yazar aynı düşünmez kuşkusuz. Benim için kökler çok önemlidir çünkü oradan beslenirim. Türkçe içinde aktığımız en büyük ve bitimsiz kaynağımızdır örneğin. Beslenmek kadar onu güçlendirmek de vazifemiz. Memleketiniz işgal edilirse kurtarmak mümkündür ama dilinizi yitirmenizin geri dönüşü olmaz. Benzer şekilde kültürel devamlılık bizi zenginşeleştirir, tarihin fırtınalarında deniz feneri görevi görür. Örneğin Altay'ların Pazırık bölgesinde bulunan ve MÖ 3. yüzyıla ait olarak tarihlenen meşhur Pazırık halısındaki düğümlerin adı Gördes düğümüdür ve o düğümlerin aynısını benim ninem de atarak halı dokurdu. Çağlar ve coğrafyalar değiştirerek gelen bu kültür sürekliliği müthiş ilham verici bir maceradır özünde.

Eserlerinizde Mithatpaşa, Karataş, Basmane gibi İzmir'in kadim bir kültüre sahip semtlerine dair zengin gözlemleriniz de dikkat çekici.

O civarda uzun süre yaşadım. Mektupçu Durağında rahmetli dedemin iki oda bir evi vardı. Epey zamanım geçti mezkur mahallelerde.

ÜÇ KEMALLER'İN ÇOCUĞUYUM

Üslup ve dil yolculuğunuzda büyük fikir değiştirmeler ve değişimler yaşadınız mı?

Buna nesnel bir yanıt veremem. Daha çok edebiyat tarihçilerinin, eleştirmenlerin, okurların işi. Bunun içinde aslında tarihe kalmak ve o büyük elemeden geçmek gerek. Bu da benim sınırlarımın dışında bir şey.

Sizi en çok etkileyen yazarlar kimler oldu?

Hangi yazar ve şairleri saysam bilemedim. Beni etkileyen onlarca yazar, şair oldu. Ama sanki üç Kemaller'in çocuğuyum ben.

Önemli edebiyat ödülleri kazandınız. Bunlar sizin için teşvik vesilesi ve itici güç oldu mu?

Onaylanmak, ödüllendirilmek güzel şeyler. Ama özellikle de bizde çok sorunlu bir alan ödüller. En iyisi yolculuğunuzda onlara büyük önem atfetmemek sanırım. Almazsanız mesele edilecek bir şey değil ama ödüllendiriliyorsanız da ertesi gün unutup işinize odaklanmanız en iyisidir.

HAMURUMUZ ÇOK ÇALIŞMAKLA KARILIR

Deli İbram Divanı'nda bugünün kuşağını zorlayabilecek ama dönemini yansıtabilen keyifli bir dil kullanıyorsunuz. Ancak 'eski dil', gerçek bir birikimin ürünü değilse kötü bir çeviri gibi kalır. Siz bu sahici dili nasıl inşa ettiniz?

Yazdığım hikayeler için çalışırım ve hangi zamana aitse onun ruhunu anlamaya çalışırım. Örneğin Deli İbram Divanı'nda binlerce yıllık bu topraklara ait denizcilik geleneği var. Denizci değilim, deniz kültürüyle de ek bağım olmadı aslında. Ama hikâye için buna uzun uzun çalıştım ve hazırlandım. Bu açıdan yazarlar ile aktörler biraz birbirlerine benzerler. Bizim asıl hamurumuz çok çalışmakla karılır.

ANLATILMAYA DEĞER HİKAYELER

Edebiyatın eskiyi, eskinin güzelliklerini korumak gibi bir misyonu da var mı?

Edebiyata dair çok şey söyleyebiliriz. Çok konuşulanları tanımlamak hep çok zordur. Bana göre edebiyatın bir misyonu varsa o da iyi, anlatılmaya değer sağlam hikâyeler bulup onları iyi bir dil ile anlatmaktır.

Foto Nuri'nin Resimli Hatıratı öykünüzdeki fotoğrafların kaynağını sormak isterim...

Benim eskicilerden topladığım fotoğraflar arasından seçtiklerim kareler onlar.

İZMİRLİ, İZMİR'İN FARKINDA DEĞİL

Yine İzmir'e dönersek... Kimileri çok ihmal edilmiş, kimileri ise geçmişin güzelliklerini kısmen koruyabilmişq bir şehir der. Sizin fikriniz nedir?

İzmir devasa sorunları olan ama aynı zamanda büyük imkanları da olan bir şehir. En büyük handikapı, İzmirlinin İzmir'in farkında olmaması galiba. Bunun için geç kalındı mı, emin değilim. Ama yaşadıkça umut bitmez.

Çalışmaya, üretmeye devam mı?

Üzerine çalıştığım bir hikaye var. Bakalım zaman ne gösterecek!