Bu sene reyting listelerini alt üst eden sürpriz bir gündüz kuşağı şovu var: 'Yemekteyiz' isimli yarışma programı.
İlk 100 program sıralamasında ilk 10'da kendine yer bulmaya başlayarak pek çok programı yerinden etmeyi başardı.
Program zaten biliniyordu ama bu yıl oyuncu Onur Büyüktopçu'nun son derece başarılı sunumuyla adeta şaha kalktı.
Bırakın evleri, iş yerlerinde bile insanlar bu yarışmayı takip eder oldular.
Daha çok kadınlara yönelik bir format gibi görünse de Yemekteyiz'in erkek müptelaları da kısa sürede oluştu.
***
Yarışmanın amacı, her hafta beş kişi sırayla guruba yemek pişiriyor ve cuma günü haftanın finalinde beş gün boyunca birbirlerine verdikleri puanlar toplanarak birinci açıklanıyor. Ödül on bin lira.
Ben bu zamana kadar gerçekten yemek pişirmeyi becerebilen, mutfak kültürü hakkında bilgisi olan herhangi birinin bu yarışmada birinci seçildiğini görmedim.
Varsa da bir elin parmaklarını geçmez.
Nerede var dereotuyla ıspanağı ayırt edemeyen bir mutfak cahili, gidip o birinci oluyor.
Neden derseniz nedeni aslında bu programın neden bu kadar izleniyor sorusunun da yanıtı.
***
Şöyle ki:
Yarışmacıların büyük çoğunluğu tam olarak bir kesimin istediği, beslediği, desteklediği karakterde.
Bilgisiz, cahil, kültürsüz, görgüsüz, ilkesiz, hain, yanar döner, kendi çıkarı için bütün dünyayı satacak karaktere sahip, hileyle kazanmayı mübah sayan insanlar.
Herkese oynuyorlar.
Birbirlerine, sunucuya... Ekran başında onları izleyenlerden utanmaları yok.
Pişkin ve yüzsüzler.
Bugün kara dediklerine yarın ak diyebiliyorlar
İş kendi masalarına, yani kendi çıkarlarına geldiğinde 'Ama sen dün böyle demiyordun' diye hesap sorulduğunda hiç sıkılmadan kendilerini savunmaya kalkabiliyorlar. Ar damarları ağır hasarlı.
***
Türkçeyi doğru düzgün konuşamıyorlar, kullandıkları kelimelerin hiçbirini doğru anlamda ve doğru telaffuzla söyleyemiyorlar. (Şiveden bahsetmiyorum, 'beni gücendirdi' demek yerne 'beni insafa getirdi' diyebiliyor mesela ve arkasından kendisini dünyayı gezmiş kültürlerden kültür beğenememiş biri olarak tanıtıyor. Atıyor yani!)
***
"Allah'ın nimetine kötü diyemem çok güzel olmuş" deyip iş puanlamaya gelince 10 üzerinden 1 veriyor. Neden böyle yaptın diye sorulunca "Ama ne yapayım Allah'ın nimetine kötü diyemezdim" diyor. Bu mantık dışı cevaplarla ekran başındakilerin beyninden ufak ufak dumanlar tütmeye başlıyor.
İşin içine dini değerleri karıştırınca istediği kadar hile hurda yapabileceğine inanmış çünkü, bunu kullanıyor..
***
Yeni tatlara, dünya mutfağına, sağlıklı yiyeceklere, kendinden farklı yaşayanlara asla tahammülleri yok.
Bir yarışmacı önlerine kalorisi düşük bir zeytinyağlı veya balık koyunca alay ediyorlar.
Hamur işi, şerbetli tatlı ve kırmızı etle kafayı bozmuşlar.
'Bize ne dünya yemeklerinden bizim örfümüzde bunlar yok' deyip kendinden farklı olanı direkt yok sayıyorlar.
***
Ve bu saç baş yolduran adaletsiz ortamın, üç kağıdın döndüğü yerde yarışmanın sunucusu Onur Büyüktopçu devreye girip ekran başındakilerin gazını biraz alıyor ki rahatlayalım.
Herkese hakkını veriyor. Hakkı yenileni savunuyor.
Yalancı, arkadan iş çeviren, her kaba göre şekil değiştirenlerden hesap soruyor mesela.
Adaleti elden bırakmıyor.
***
İşte dediğimiz gibi bu programın, bu sürpriz reyting patlamasının sırrı da burada yatmakta.
Çünkü program her kesime hitap ediyor.
Ortasından ikiye ayrılmış ülkenin her kesimi izlerken kendinden bir şey buluyor.
Hedefe giden yolda her türlü değeri ayaklar altına alıp üç kağıt çeviren cahil fırıldaklarla, adalete aç, adil olanın savunulmasını görmeye muhtaç, o çapsız fırıldakların hadlerinin bildirildiğini görmeye hasret olanlar...
Bu programda iyiler, adiller, yetenekliler ve bilgi sahibi olanlar her ne kadar kazanamasa da en azından birisi çıkıp hakları savunuyor.
O beceriksiz, vizyonsuzları azarlıyor, hadlerini bildiriyor.
Hale bak, artık adalet duygumuzun bir parça da olsa okşanması için nelere muhtaç kaldık.
***
Peki izlerken sen hangi tribündesin?