Türk insanı çalışkandır… Türk insanı zekidir… Çok doğru.
Öyleyse neden ileri gidemiyor, hatta geriliyoruz?
Düşünce ve bilim adamlarımızı hapsederken, kabadayılarımızı korumak için kanun hükmünde kararname çıkarttığımız için mi?
Atatürk’ün ilke ve devrimlerinden, özellikle laiklikten uzaklaştığımız için mi yoksa?
Birçok yanıtı var sorunun.
Bal tutanlar parmaklarını yalarken, bize dokunmayan yılanları besleyip, büyütmemiz…
Farklı düşünenleri “İcat çıkarma” diye uyarmamız…
Çok kolay bölünmemiz...
Anaokulundan üniversiteye çöken eğitim sistemimiz ve en değerli beyinlerimizin yurt dışına göçü...

KİFAYETSİZ MUHTERİSLER
Gelelim kendini dev aynasında gören kifayetsiz muhterislerimize ve onların bitmek tükenmek bilmez ihtiraslarına…
Bu niteliksiz insanlar hiçbir şey üretmeden makamları işgal ederken, çözüm üretebilecek, gelişim sağlayabilecek nitelikli insanlar yetkisiz ve etkisiz durumdalar.
Görevi kapan ikinci sınıf kifayetsiz muhterislerin ilk işleri, etraflarındaki birinci sınıf insanları uzaklaştırıp, yerlerini üçüncü ve dördüncü sınıf insanlarla doldurmak ve böylece yetersizliklerini örtmek oluyor (Andre Weil Kuralı)…
‘Negatif seleksiyon’ olarak adlandırdığım bu süreç, Türkiye’deki kurumların, dolayısı ile Türkiye’nin geri kalmasında en önemli etkenlerden biri.
Kifayetsiz muhterisleri tanımak, gelişim merdiveninin ilk basamağı…
“Biliyor musun? Ben kaç yıldır…” diye söze başlayan biri varsa, herhangi bir niteliği bulunmadığından niceliği öne çıkaran bir kifayetsiz muhteristir, kesin.
Çok şey bildiklerini sanırlar, ama konuşmaya veya yazmaya başladıklarında, yıllar içinde işin alfabesini bile öğrenemedikleri, çıkar ortaya.
Koltuklarını veya güçlerini kaybetmemek onlar için her şeyden daha değerlidir. İhtirasları o kadar yüksektir ki, diğer insanların, dostlarının ve kurumlarının zarar görmesi umurlarında bile değildir.
Ticarete ve siyasete ilgileri yüksektir. Çıkarları bozulduğunda veya koltuklarını kaybetme tehlikesi ortaya çıktığında çirkinleşirler; gerçek yüzleri ortaya çıkıverir. Nitelikli ve dürüst insanlara saldırırken ‘çamur at, izi kalsın’ yöntemini kullanırlar.
Kifayetsiz muhterislerin verdikleri en büyük zarar, yaratılan çirkeflikleri gören donanımlı insanların yüksek makamlara heveslerini köreltmeleri, belki de.…
Yaşadığımız Gerçek Ötesi Çağ (Post-truth Era) kifayetsiz muhterislerin yalan ve dolanla yükseldiği bir dönem oldu. Ama maymunun gözü açılıyor, yavaş yavaş. Gerçekler ortaya çıktıkça, bir bir tarihin çöplüğündeki yerlerini alıyorlar.
Namuslu ve nitelikli insanlar, namussuz kifayetsizler kadar cesur olmalı...
Kurumlarımızın ve Türkiye’nin yeni yılda ve sonrasında ileri gidebilmesi için.
Çok daha iyi yıllara…