Ülkemizde ebeveynlerle çocuklar arasında yaşanan anlaşmazlıklar sıklık düzeyine göre zaman yönetimi (Eğitime ve telefona ayrılan zaman), ekran bağımlılığı, ders çalışma alışkanlıklarının zayıflığı olarak karşımıza çıkmaktadır. Hemen her ailede, ilkokuldan liseye kadar öğrenim gören çocuklarla bu üç anlaşmazlığı yaşamak mümkündür.
Çocuklar, boş zamanlarının çoğunu eğlenmeye ayırmak isterken ebeveynler eğitime ayırmalarını istemektedirler. Her iki taraf da pozisyonlarını (İsteklerini) esnetmedikleri için bir uzlaşma noktası bulunamamaktadır. Ebeveynlerin, “Yapay Zekâ Çağına” girdiğimiz bu yıllarda çocukların internetten tamamen kopmalarını beklemeleri gerçekçi bir hedef değildir. Öte yandan çocukların tüm boş zamanlarını internette harcamaları da onların eğitim başarılarını doğrudan etkilemektir.
Çocuklarla ebeveynler, müzakere ederek her iki tarafı da memnun edecek çözümler üretemediklerinde yaşanan anlaşmazlık çözümsüz bir problem halini almaktadır. Bir türlü çözüm bulunamayan problem, ebeveyn için başka bir zorluğu da doğurmaktadır: Ebeveyn kaygısı.
Çocuğunun gelecekte güçlü ve güvende olmasını isteyen ebeveyn, doğal olarak kaygılanmaktadır. İşlevsel bir çözüm üretilemeyince, yasaklar ve cezalar da beklenen sonucu vermeyince ebeveynin kaygısı artmaktadır. Kaygılanan ebeveyn, yaşadığı stresi azaltmanın yolunu çocuğa olabildiğince çok ders çalıştırarak bulmak istemektedir. Çocuk ise bu çözüme direnmeye devam etmektedir.
Eğer çocuk, ortaokul, lise yaşlarındaysa bir başka etken problemin içinden çıkılmaz hale gelmesine neden olmaktadır: Ergenlik.
Kendisine kişilik elbisesi dikmenin derdine düşmüş olan ergen, “Aradığı buzağıyı öküzün altında buluvermiştir.” Kendi kişiliğini diğerlerinden ayırt etmeye çalışan ergen, her şeye ve herkese muhalif olmaktadır. Ancak en güvenli muhalefetini ebeveynine gösterebilir. Çünkü, o, ebeveyni için “Atsan atılmaz, satsan satılmazdır.” Onun nazını ebeveyni kadar kimse çekmez. Öğretmenine nazlanabilmesinin sınırları bellidir. Arkadaşlarıyla ilişkisi zarar görsün istemez, kimse kimsenin nazını sınırsızca çekmez.
Bütün bunlar ebeveyn üzerindeki baskıyı artırdığında, telaşlanan ebeveyn de çocuk üzerindeki baskıyı artırır. Üzerinde baskı kurulmaya çalışıldığını gören ergen de aradığı mazereti bulmuştur. Artık kapıyı çarpıp evden çıkması için çok haklı gerekçeleri vardır. Gidip arkadaşlarına ne büyük haksızlıklara uğradığını anlatmanın zamanı gelmiştir. Arkadaşlarının, ona hak vereceğinden emindir, çünkü onlar da kendi evlerinin kapısını çarpıp çıkmayı öğrenmişlerdir.
Ergene, bu fırsatı vermemenin en etkili yolu müzakereden geçmektedir. Onu problemin karşı öznesi yapabilmek gerekir. Problemin tanımlanmasından başlayarak onu, çözüm aramak konusunda ikna etmeye çalışmalıyız. Çözümü tek taraflı olarak sunmak yerine mümkün olduğunca sorular sorarak onu, çözümün ortağı yapmaya çalışmalıyız.
Elbette bir köşe yazısından edinilen bilgiler yeterli olmayabilir. Bu yazının amacı farkındalık yaratmaktır. Öğrenmenin yaşı yoksa eğer, “Çocuklarımızla nasıl müzakere ederek anlaşmazlıklarımızı çözebiliriz?” sorusunu sorarak ve sorumuza cevap bulabileceğimiz kitaplar okuyarak başlayabiliriz.
Ezcümle, bu çağın çocukları ve gençleriyle, eski çağın otoriter çözüm yöntemlerini kullanarak baş etmek ve/veya onlara yol göstermeye çalışmak çok mümkün görünmüyor. Uzlaşmanın yollarını öğrenmek ve aramak gerektiğini düşünmekteyim. Hoş kalın.