Bizim gençliğimizde (bir zamanlar biz de gençtik ne sandınız?) "Issız bir adaya düşecek olsanız yanınıza hangi kitapları alırdınız? "diye sormacalar yapılırdı. Bazen de, "Tüm zamanların en büyük 10 romanı" gibi saymacalar karşımıza çıkardı gazete, edebiyat dergisi sayfalarında.
Şahsen ben pek meraklıydım bu belirlemelere. Ne var ki; çeşitli yazar ve eleştirmenlerin değerlendirmeleri birbiriyle, benim değerlendirmem de onlarınkine uymazdı. (Biraz "bilmişlik", "kendini beğenmişlik" kokardı bu sıralamalar.) Seçmeci öyle kitap adları sayarlardı ki, çoğu kişi bunların adlarını bile duymuş olmazdı. (Laf aramızda, kimi yargıcıların, adını verdiği kitapları okuduğundan kuşku duyduğum olurdu.)
Şimdi bana:
-Senin baş, başat, başucu kitapların hangileri, diye sorsanız yeridir.
Dünyanın, Türkiyemin, kendimin durumuna göre, adını başa koyduğum kitaplar değişir. Şimdi bile; an itibarıyla aklımda öne çıkan kitapları anacağım.
Belleğimin belgeliğinde, değişmez "Üç büyükler" var.
Bunların muhtavasını (içeriğini) ezbere bilsem bile, spor toto deyimiyle "Bu üçünü tek geçerim":

1) Şanı Yüce KURAN.
Herkes kutsal kitabımızın Türkçesini (mealini) okumalı. Görecek ki; yobazlar, müminleri Allah'la nasıl kandırıyorlar. (O muzırlar istiyor ki: biz anlamayalım, kuzu gibi olalım da, büyüyünce koyun gibi gitsünler bizi. İşlerine gelince, "İKRA" (Oku) sözünün, mübarek kitabımızın ilk buyruğu olduğunu dillerinden düşürmezler.)
2) Kurtuluş Savaşımızın Kutsal Kitabı veya Röportajı: NUTUK.
Bu acizin kanısına göre, insanlık tarihinde, bizim Kurtuluş Savaşımız kadar haklı savaş ve bu savaşın getirdiği zafer kadar gurur verici bir başarı yoktur. İşin çok şaşırtıcı yanı; Muzaffer Başkomutan'ın, tarih yapmakta olduğunun bilincinde olarak, harbin her anını not etmiş, her belgeyi saklamış. Bu başyapıtı bizim okumamız yetmez; okullarımızda ders olarak okutulmalı, savaşların geçtiği yerler yetkin rehberler eşliğinde gezilmeli, gezdirilmeli.
3) Bizi Bize Anlatan Başyapıt: İLYADA.
"Kafama yüreğime komuşum ben şunu/ Elbet bir gün yok olacak kutsal İlion/ ve onun iyi mızrak kullanan halkı." İzmirli Homeros, bu kanatlı dizeleri döktürürken, yüreği Anadolu'dan yana çarpmaktadır; bu yurdun çiğnenen topraklarını, yenmiş haklarını anlatır yurttaşım. Bir savaşla yok edilip, bu savaşın destanıyla ölümsüzleşen Troya'dır dizelere dökülen. "Söylence" dese, unutmayalım ki; her söylence biraz gerçek içerir.
4) Şehrazat'ın, ölümü yenen olağanüstü öyküleri: BİNBİR GECE MASALLARI.
Doğrusu, "10 Kitap" listesinde ilk olarak Melih Cevdet Anday'ın, 16 ciltlik bu kitaba yer verdiğini görünce yadırgamıştım. Bereket, tüm yapıt, Alim Şerif Onaran'ın nefis Türkçesiyle dilimize kazandırıldı da, konu bende aydınlandı. Bu dev eserin orijinal adı "ELF LEYLE vü LEYLE". Masalın bitiminde Şehrazat ölecektir ama, o bilgili ve zeki kadındır. O, masalı bitirirken, kara gece biter ve bu, bin bir gece sürer...
5) TÜRKÇE SÖZLÜK.
Ne o, şaşırdınız mı? Elbette sözlük alırım yanıma. Hangi sözcükleri hiç bilmiyor, hangi sözcüklerin anlamını yanlış biliyorum. (Hadi gelin bir oyun önereyim: En bildik bir sözcüğü, diyelim ki "KAPI"yı tanımlayın bakalım! Ne o, zorlandınız mı? Üstelik her sözcüğün günlük konuşma dilinde, mesleki jargonhda ayrı anlamı olduğunu unutmamalı.)
6) Arkeolojinin Romanı: TANRILAR MEZARLAR BİLGİNLER.
Bir yayınevinin editörü (Marec), kendince "Arkeolojinin Romanı"nı yazıyor: Tanrılar Mezarlar Bilginler. Yayınevi sahibi, bu kitabı basmak bir yana, açıp okumuyor bile. Marec, kitabı patronunun masasından (ç)alıyor. Patrona da, okuduğu kitabı bitirmeden başka iş yapmayacağını bildiriyor. Hiddetlenen patron, kitabı editörün elinden alıyor. (Bizim Marec, kitaba yazar olarak, kendi adının tersten okunuşunu (CERAM) yazmıştır. Yayınevi sahibi kitaptan müthiş etkileniyor. Kitap yayınlanınca, dünya çapında ilgi topluyor. Marek, bu kitap yayınlandığı zaman, bir başka kitabın, bir bilim dalının ilk romanını başkasının yazdığını öğrenecektir: Paul de Cruiff, "Mikrop Avcıları" adı ile tıbbın romanını yazmıştır.)
7) Cahiller Arasında Bilge: ABDERALILAR
Meşhur öğüttür: Şu üç kişiye acı: Varsılken yoksul düşmüşe, muteberken itibarsızlaşana ve cahiller arasında kalmış bilgeye. Evet; bunun anıtsal bir örneği var elimizde: Christoph Marin Wieland'ın "Abderalılar"ı. Bizim Teos'tan (Seferihisar) bir grup kolonist, suyun öte yakasında Abdera kentini kurar. Kentin kuruluşunun sürdüğü 20 yıl boyunca hemşerileri büyük bilge Demokritos, tüm dünyayı dolaşır. Döndüğünde Abderalılar'ın büsbütün cahilleştiğini görür. Ne büyük çiledir iletişim kuramamak! (Haldun Taner, "Eşeğin Gölgesi" oyununu, bu kitaptan çıkarmıştır.) Ek: Prof. Vural Ülkü, bu dev yapı, nefis bir Türkceyle çevirmiştir.
8) Hindikuş Türklerinin Romanı: ATLILAR.
Zaman zaman TV'de Hindikuş dağlarının geleneksel at sırtlarında oynanan "Buzkaşi" oyunundan söz edilir. Dahası; başrolünü Omar Sheriff'in oynağı "BİNİCİLER" filmi de bu konuyu işler. Fransız Akademi üyesi Joseph Kessel'in, inanılmaz derecede coğrafya ayrıntısına ve ruh tahlilleriyle ördüğü Atlılar, benim için bir şaheserdir. Buzkaşi oyuncularına "Çopendoz" denir. Gelmiş geçmiş en büyük çopendozolan Tursen, oğlu Uraz'ın çok iyi yetişmesini sağlamaya çalışmakta, bir yandan da kendisinin ikinci planda kalmasına gönlü razı olmamaktadır. Aşk da var elbette ama, galiba kitabın bir kahramanı da, adı "Cahil" olan at...
9)Nazım Hikmet'ten Seçmeler: NE GÜZEL ŞEY HATIRLAMAK SENİ".
Cemal Süreya'nın "Şiirin N Vitamini" dedeği Nazım Hikmet'siz bir "10 Kitap" listesini düşünemiyorum. İyi ama, "Mavi Gözlü Dev"in tüm kitapları bir valize sığmaz ki! Bereket, onun şiirlerinden bir şeçme, "Ne Güzel Şey Hatırlamak Seni" adlı kitapta toplandı. Nazım Bahçesinden herkes ayrı çiçek devşirir ama, bu, oldukça geniş çapta okuru doyurucu bir seçme. Üstelik kitaptaki şiirler, Genco Erkal'ın sesiyle iki CD'de.
10) Tekmil Türk Edebiyatına Bedel Eser: DEDE KORKUT.
Türk edebiyatının en büyük bilgini Fuat Köprülü'nün, derslerinde bir söz vardır: "Terazinin bir kefesine bütün Türk edebiyatını, öbür kefesine Dede Korkut'u koyun: Dede Korkut'un bulunduğu kefe ağır basar." Üstadın bu yargısı size biraz abartılı, zor inanılır gelmiş olabilir. Oysa işin özüne bakıldığında; Dede Korkut'un geleneksel Türk yaşamını destanlaştıran bir aliterasyon şahaseri olduğu kolayca anlaşılır: "Karşı kara yatan kara dağlar karayıptır karı erimez."
Bu muazzam eserin "Mukaddime" denilen başlangıç bölümü bile, millet olarak kendimizi anlamamıza yeter. Eserde, "Mukaddime" den başka 12 öykü vardır. Bunlardan "Deli Dumrul" gibi, hayli popüler olanları vardır. Ben şahsen, "Duha Koca oğlu Kan Turalı" epopesini önde tutar ve sahnelemeye değer bulurum. "Issız Adaya Yanımda Götüreceğim 10 Kitap" demiştiniz? An itibarıyla beynimden parmaklarıma dökülüverenleri yazdım. Sizden de beklerim...