-Siz, Haikuları seversiniz!

TRT'nin İzmir'deki efsane spikerlerinden Günay Oğuz'un, “Ben çok şiir bilirim” diye böbürlenen birine söylediği şu söz de adeta söylenceleşmiştir:

-Bizim Şadan (o ben oluyorum), her şairden 100'er şiir bilir. Efsane tabi.

Ben bile bilmiyorum kaç şiir bildiğimi. Ancak şu var; yeri gelen bir şiir sırası gelen aktör gibi sahneye bırakıverir kendini. An itibarıyle düşünüyorum da; anımsanıp aktarılması kolay olan şiirler ivedelikle ve önce başlıyor rolünü oynamaya.

Bu tür şiirlerin başını “Haiku”lar çekiyor.

Bilinir ki; “Haiku” geleneksel Japon şiirinin en kısa şeklidir. Genellikle 5-7-5 ölçülü, 3 dizeli, sürprizli bitişli bir şiir türüdür bu. Zaman içinde, evrensel bir yaygınlık kazanmıştır.

Japon yazınında Haiku ustaları arasında Başo, Buso, İssa ve Shiki adlarını önde saymak gerekir. Bizde bu türde şiirler yazan şairler arasında Nazım Hikmet, Necip Fazıl, Orhan Veli, Melih Cevdet, Oktay Rifat, Özdemir Asaf, Erdoğan Çokduru, İlhan Berk, Oruç Arıoba, Cemal Süreya ilk akla gelenler.

“Kanat alıştırması” gibi olsun diye; Cemal Süreya'dan Haiku sayılabilecek örneği anımsayalım:

“Güm güm çalındı kapım

Açtım baktım ki

Yalnızlığımmış..”

Hayatımızın tek rüzgarının şiir olduğu erken gençlik yıllarımızda Erdoğan Çokduru, Çınar Çığ, Nurettin Tekindor, Tayla Kıyat gibi arkadaşlarla, halk ozanlarımızın “Atışma”sı gibi, Haiku'lar koyardık masaya. İlk bastırdığımız örnek şu olurdu:

“Yüksek, karlı doruklarda

Yaprak dökmese de çınar ağaçları

Güzün geldiğini geyik, kendi sesinden tanır.”

Yalnızsınız, dalgınsınız, Turgut Uyar gibi, göğe bakarsınız; Haiku'dur dilinizin ucuna geliveren:

“Bütün günü gökyüzüne bakarak geçirdim

Gökyüzünde yalnız

Gökyüzü vardı.”

Tutalım ki; karaya bağlı bir kayık görüyorsunuz; şu “Haiku” değil midir duruma denk düşen?

“Ne uzun gün

Kayık çene çalıyor

Deniz kıyısıyla.”

Haiku dünyasında karanlıktan, gökyüzündeki Ay'dan çokca söz edilir:

“Aaa, şu öten Ay mı?

Yok yok,

Guguk kuşuymuş o!”

Bakıyorsunuz, gökte ay gibi ay. Aklınızdan bir hınzırlık geçiyor:

“Şu aya bir sap takılsaymış hani

Ne de güzel

Yelpaze olurmuş.”

Benim gibi, size de çok olmuş mudur?

“Ay bütün gece yol boyunca

Bana eşlik etti;

Evime varıp kapıyı açınca,

O da içeri girdi.”

Şadan da az hınzır değil ha! O da girişir Haiku sınamaya:

“Senden başka

Bir şey istemiyorum

Senden!”

Bazen de iki dizeye indirger Haiku'yu:

“Bana sakladığını

Benden saklar.”

Vazgeç Şadan, senin sınamalarından değil, gerçek Haikulardan söz ediyoruz. Mesela şu örnek:

“Postacı önce çiçekli dalı uzatıyor

Sonra

Getirdiği mektubu.”

Bana şu da çarpıcı gelir:

“Eriğin kırılan dalı

Kendisini koparan adama

Uzatıyor kokusunu.”

Toprak kindar değildir:

Veysel'in dediği gibi, “Karnın yararsın bel ile / Yine seni karşılar gül ile.”

Ama yine de siz, şefkatli olun güllere, tüm çiçeklere:

“Elimi bir uzattım Zühal gülüne

Yok yok, koparmadım,

Şöyle bir okşayıp geçtim.”

Bu arada, bizden iki örnek gelivermez mi dilimin ucuna:

“Gemlik'e doğru denizi göreceksin

Sakın şaşırma!”

Ya da şu:

“Bahar gelir gelmez

Sokağa çıkar çıkmaz

Elif'i görür görmez...”

Artık ne olduysa...

Bir şairimizin derdi başkadır:

“Köşe başını tutan leylak kokusu

Bırak yakamı da

Gideyim.”

Prevert'in de vardır Haiku'msu şiirleri:

“Eşek, kral ve ben

-Sabaha sağ çıkmayacağız.

Eşek açlıktan, kral iç sıkıntısından, ben aşktan

Aylardan Mayıs.”

Şunun ünü de pek yaygındır:

“Köpek var taş yok

Taş var köpek var

Ama sıkıysa at taşı:

Köpek kralın köpeği!”

Erdoğan Çokduru'nun şu iki dizesi Haiku değilse bile, ben örnek beyit sayarım:

“Sen bir şarkısın rüzgarların getirdiği

Belki de bir rüzgarsın şarkı söyleyen.”

Pes suhan kuteh; Bayed vesselam (Sözün kısası iyidir) demiş ya Mevlana, bu yazıyı da çarpıcı bir Haiku ile bitireyim:

“Öfkeden kan beynime sıçramış

Bir hışım geldim eve;

Bahçede söğüt ağacı...”

Haydi, istikamet: Haiku, Sami Akalın'ın “Japon Şiiri Antolojisi”