“Türk gibi kuvvetli” sözünü cihana benimseten güreşçilerimize...

1970'li yıllar.

Sinemanın kötü, gerçek yaşamın dünya iyisi insanı Hüseyin Baradan ile hafta sonları röportaja çıkıyor, onun usta işi fotoğraflarıyla süslü yazılar Ekspres Gazetesi'nde yayınlanıyor.

Bir kez yolumuzu, Balıkesir'in Kurtdere Köyü'ne düşürdük. Yolumuzu buraya düşürdük ama, kendimiz düş kırıklığına düştük. Köy kahvesinin kapısı üstünde “Kurtdere Futbol Kulübü” yazıyordu. Ama halk arasında, Mehmet Pehlivan'ın efsanevi işleri dilden dile dolaşıyordu.

Şunları işittik mesela:

Dört öküzün çektiği kağnı, olanca yüküyle bataklığa saplanmış, bir türlü çıkarılamıyormuş. Bizim pehlivan, kağnının ön direğine yapışıp, kağnıyla birlikte öküzleri de çekip çıkarmış.

Köyüne bir çeşme yaptırdığında, 125 kiloluk mermer tabakayı çeşmenin üstüne dört kişi kaldıramamış. Bizim pehlivan, mermer bloku öz başına kaldırıp, çeşmenin üzerine yerleştirivermiş.

“Kurtdere Köyünde Güreş Unutuldu” başlıklı röportajımla spor röportajı dalında ödül kazandım.

1980'li yıllarda TRT'de yayınlanan “İz Bırakanlar” program dizisinde Kurtdereli Mehmet Pehlivan'ı da etraflıca tanıttım.

KURTDERELİ KİMDİ?

1860'ların ilk yılları.

Bulgaristan'ın Razgard şehrinin Bukrovo köyünde bir adam, tay geldi (önceki evliliğinden olan bir oğlan çocuğuyla), aynı köyden bir kızla evlendi. Kadın, bu çocuğa, kendi evladı imiş gibi baktı. 1864 yılında kendi çocuğu Mehmet'i doğurdu. İki çocuk, düşe kalka, kardeş gibi büyümeye başladı.

Birkaç yıl sonra aile, Balıkesir'in Kurtdere Köyü'ne yerleşti. İki kardeş de güreşe eğilimliydi. Kendi aralarında ve akranlarıyla güreşe tutuşuyorlardı.

Bir keresinde, çok iddialı bir güreşe giriştiler. İkisinin de birer teki sağlam çarıkları vardı. Yenen, yenilenin sağlam çarığını alacaktı. Mehmet, ağabeyini bastırıyordu ki, anası Mehmet'i tokatlayıp,

-Onun anası yok, ben onu ezdirmem diye çıkıştı.

İşte, böylesine asil bir ananın evladıydı Mehmet.

Zaman içinde ustalığı da, ünü de yaygınlaştı. Balıkesir'den Kırkpınar'a her er meydanında güreş tutuyor, rakiplerine gökyüzünü seyrettiriyordu.

Hatta bir keresinde “Cihan Baş Pehlivanı” Koca Yusuf'la güreştiler. İkisi terazileşmiş (başabaş mücadele etmiş) iken Koca Yusuf:

-Bana bu çocuğu ezdirmeyin, o çok büyük pehlivan olacak, dedi.

Bizim Mehmet'in boyu 1,95 metreye ulaşmış, kendisinin 120 okkalık kantar çekemez olmuştu.

Mehmet'e, Türkiye sınırları dar gelmeye başlamıştı. Açıkgöz bir doktor, bir sözleşme imzalatarak, pehlivanımızı Avrupa ve Amerika turnesine çıkardı. Bunu haber alan Saray, bir mabeyinci ile şu haberi yolladı:

-Zat-ı Şahane'nin selamı var; diyar-ı küffarda güreşirken benim şerefimi düşünsün!

Tok sözlü Mehmet'in cevabı şöyle oldu:

-Zat-ı Şahane'ninki kadar benim sırtımın da şerefi var.

Haber padişaha iletilmiş olacak ki; pehlivan uğurlanırken herhangi bir armağan verilmedi.

Pehlivanımız, Amerika ve Avrupa'da sırtını yere getirmedik güreşçi bırakmadı.

Hele bir defasında, Hint mihracelerinin altına boğduğu “Hint Kaplanı” Gulam Rüstem ile güreştiler. Organizatör doktor, bizimkine güreşi ertesi güne aktarırsa iki misli ücret verileceğini söyledi. Bu sırada, iki pehlivanın ülkelerinin bayrakları yarıya indirilmiş bulunuyordu. Kurtdereli bunun ne anlama geldiğini sordu. Organizatörler, yenen pehlivanın ülkesinin bayrağının yukarıya çekileceğini açıkladılar. Bunun üzerine cihan pehlivanımız:

-Millet bana ne der? diyerek, Hint Kaplanı'na gökleri seyrettirdi.

Pehlivanımız, 45 yaşında iken İstanbul'da bir güreş turnuvasına hakem olarak katıldı. Halk, ille onun da güreşmesini istedi. Kısbetini bile kendisi giyemeyecek durumda olan pehlivanımız, karşısına çıkarılan bütün güreşçileri yere serdi. Çayırda büyük bir coşku vardı. Oradakilerden birisi bağırdı:

-Donanma için iane!..

Herkes cebindeki parayı döktü. Kırkpınar Baş Pehlivanlık unvanına en çok sahip olan Kel Aliço, kesesindeki tüm altınları vererek köyüne yayan yapıldak döndü...

Yıl 1931. Kurtdereli 67 yaşında..

Köyündeki bahçeli evinde sakin bir ömür sürüyor.

Bir gün pehlivanımızın kapısı tıklandı.

Postacı, Mehmet Pehlivan'a “Hayatımın armağanı” dediği bir mektup getirmişti. Aynen şöyle:

Mektup. 12 Kasım 1931 Salı.

Kurtdereli Mehmet Pehlivan,

Seni, cihanda ün almış bir pehlivanı tanıdım.

Parlak muvaffakiyetlerinin sırrını şu sözlerle izah ettiğini de öğrendim:

“Ben her güreşte arkamda Türk Milletinin bulunduğunu ve Millet şerefini düşünürüm.”

Bu dediğini en az yaptıkların kadar beğendim. Onun için senin bu değerli sözünü Türk sporcularına bir meslek düsturu olarak kaydediyorum. Bununla, senden ve sözlerinden ne kadar memnun olduğumu anlarsın. Pehlivan, sana sağlık içinde uzun bir ömür dilerim.”

Gazi Mustafa Kemal.

Kurtdereli 11 Nisan 1939'da köyünde öldü ve orada toprağa verildi.

Şükür ki; köyünde Kurt Dereli Mehmet Pehlivan'a yakışır bir mezar yapıldı ve mermerine Atatürk'ün bu tarihi mektubu kazındı.

Geçti bu demde cihandan

Güreşçilerin piri

Kurtdereli Mehmet Pehlivan...