2025’in ilk dakikaları geri sayımlarla, havai fişeklerle, coşkulu kutlamalarla ve yeni yılda kendimize yapacağımıza dair verdiğimiz sözlerle umut dolu bir geceydi. Kutlamasına kutladık ama gerçekten de geçtiğimiz yıl biz kadınlar için nasıl bir yıldı? Geçmişe bakarak önümüzdeki günlerde eşitlik mücadelemizi nasıl devam ettirebiliriz diye sabah kendimi düşünürken buldum.

Ülkemizde kadın cinayetleri 2024’te tavan yaptı. Anıt sayacının verilerine göre 2024 yılında en az 429 kadın cinsiyetinden dolayı öldürüldü. 1 Ocak 2025 günü de şu ana kadar tespit edilen 1 kadın cinayeti bulunmakta. Gün geçmiyor ki bir yerde bir kız kardeşimizi erkek şiddetine kaybetmeyelim.  Farklı kadın dernekleri veriler toplasa da kaç kadının öldürüldüğünü tam olarak tespit etmek mümkün değil. Bazen doğal ölüm diyorlar, ama sonra çok da doğal olmayan yollarla bir kadının hayatının baharında katledildiği ortaya çıkıyor. Binadan düştü, intihar etti, kazara silahla oynarken kendini vurdu dedikleri vakaların biraz daha araştırılınca cinayet oldukları belli oluyor.

Kadın cinayetlerinin sayılarıyla birlikte şiddetleri de, bu cinayetlerin üzerini kapatmaya çalışanların sayısı da arttı. Küçük kız çocukları da şiddetten korunamamakta, hatta koskoca bir köy bir araya gelip savunmasız bir çocuğun ailesi tarafından öldürülmesine göz yumdu ve kanıtları gizledi. Narin’e hala ne olduğunu bilmiyoruz ama şurası kesin, yaşının küçük olması onu korumadı.

Bu şekilde verileri toplamak zor olduğu için 2024 yılına ait net bir rakam vermek de tabii ki mümkün olmuyor. Tüm bu bilgiler doğrultusunda kesin olan tek şey, bir ülkede her yıl en az 429 kadın sırf kadın olduğu için öldürülüyorsa o ülkede alarmların çalması ve acilen bu cinayetleri durduran politikaların geliştirilmesi gerekmekte. Belli ki tedbir kararları da ne kadın cinayetlerini ne kadınlara yönelik diğer şiddet türlerini durdurabilmekte, sonuç olarak adeta bir cinskırım yaşanmakta.

Kadın cinayetleri yaşadıklarımızın sadece bir boyutu. Diğer tarafta kimlik mücadelelerimiz de devam etmekte. En basit hakkımız olan soyadımızı bile evlenirsek fiilen kendimiz seçemiyoruz. Anayasa Mahkemesi kararına rağmen uygulamada kadınların bu hakkı ellerinden alınmış durumda. Sürekli bir yargı paketinde bir gece yarısı bu hakları tamamen kaybedecek miyiz diye endişe içindeyiz. Kadın dernekleri, barolar ve örgütlenen kadınlar direnmese çoktan soyadımızdan tamamen olacaktık.

Mart 2024 yerel seçimlerinde kadın belediye başkan oranı %1,5’ten %5,5’e yükseldi. Basında her seçilen kadın belediye başkanının profili bol fotoğraflı övgülerle paylaşılmış olsa da kadınların yerelde aslında pek de temsil edilmediklerini söylemek mümkün.

Peki 2024’ten yeni yıla miras kalan neler var: (kapsayıcı bir liste olmamakla beraber) evlilik yaşının tartışılması, evli kadınların soyadını koruma hakkı, kadın işsizliği ve yoksulluğunun artışı, kadını bir birey olarak değil onu aile yapısı içinde algılayan bir bakış açısı, artan kadın ve çocuk cinayetleri ve cinsel istismar vakaları. 

Kadınların varlığını etkileyen bu problemlerin tek başına veya aile içinde çözülmeleri mümkün değil, hatta aile yapısı bu şiddetin bazen ana kaynağı. Kadınlara yönelik şiddetin bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği sorunu olduğu farkındalığının artması ve kadın dayanışmasının devlet politikaları üzerinde yarattığı baskı ile kadınların haklarının gerilemesini engellemek en önemli mücadele mekanizmalarımız arasında.

Sizler 2025’ten neler dilediniz bilmiyorum ama ben yaşasın kadın dayanışması diyorum. 2025 hepimize eşitlik, adalet ve hak temelli yaklaşım doğrultusunda alınan politikalar getirsin…