Birkaç yıl önce bir 8 Mart Dünya Kadınlar Günü yazısından sonra yazılarımı kağıda döktüğüm kelimelerim beni terk etti.

Editörüme gönderdiğim bu son yazımın ardından tekrar ilhamımı bir türlü bulamadım. Özel hayatım, iş hayatım ve içinde bulunduğumuz yerel, ulusal ve küresel durumlar beni derinden öyle bir etkiledi ki, sanırım kalemim bana küstü. Her gün karşımıza çıkan ve sadece haberlerde okumakla kısıtlı kalmadığımız kadınlara yönelik şiddetin yaygınlığının yarattığı çaresizlik mi dersiniz, yıllarca toplumsal cinsiyet eşitliği için mücadele ederken bazen bir arpa boyu yol alamamışlık hissi mi dersiniz, hayatta kadın olmanın yarattığı eşitsizliklerin yükü altında sessiz çığlıklarla boğulmak mı dersiniz bilemiyorum, ama bir tükenmişlik sendromu beni benden aldı. 

Dokuz Eylül Gazetesi’nin nazik davetiyle tekrar yazmak üzere boş bir kağıda bakarken, neden ben kelimelerimle barışmalıyım, beni kim okur diye düşünürken buldum kendimi. 

Uluslararası Kadın Medya Vakfı’nın (IWMF) 2018 yılında yayınladığı Haber Medyasında Kadınların Statüsünün Küresel Raporuna göre analiz edilen 522 medya şirketinde tam zamanlı çalışan kadın gazeteci oranı %33,3 – yani haber medyasında tam zamanlı çalışanların sadece üçte biri kadın. Yöneticilere bakıldığında ise kadınların oranı %27’ye düşüyor. Tabii ki bölgesel farklılıklar mevcut, Avrupa en yüksek temsil oranlarına sahipken, bazı istisnalar dışında Afrika ve Asya ülkelerinde kadınların haber medyasında varlığı yok denilecek kadar az. 

Türkiye maalesef çalışmanın bir parçası değil ancak, başka araştırmalara göre bizlerde de durum çok farklı değil. Dijital Medya Araştırmaları Derneğinin hazırladığı “Türkiye Haber Medyasında Kadın ve Liderlik” raporuna göre araştırmanın kapsamında olan TV kanallarının tamamının sahipleri ve yönetim kurulu başkanları erkek, haber üst düzey yöneticilerinin de sadece %26,15’i kadınlardan oluşmakta. Yerel gazetelerde kadın imtiyaz sahiplerinin oranı %18.

Habercilik ve özellikle yerel habercilik toplumsal bellek oluşturmamızda son derece önemli ama kadınların hikayeleri, deneyimleri, bakış açıları ve yönetimleri bu alanda maalesef çok kısıtlı. Karşımıza bunun neticesinde çıkan eril bir dil, kadınlara yüklenen cinsiyetçi toplumsal beklenti ve değerlerin medya yoluyla daha da yaygınlaştırılması ve kadınların deneyimlerinin değersizleştirilerek eril filtrelerden geçirilmesi. 

İşte bu yüzden İzmir Gazeteciler Cemiyeti Derneği tarafından yayınlanan Dokuz Eylül Gazetesi ve imtiyaz sahibi Sayın Dilek Gappi’ye bana tekrar kelimelerimle barışma fırsatı verdikleri için teşekkürlerimi sunarım. 

Yazılarımla bir kadın olarak bakış açımı sizlerle paylaşmayı hedefliyorum. Bazen mizah, bazen mutsuzluk, bazen sevinç, bazen de umutsuzluk ve yorgunluk hislerini yaşayabilirim ama altını çizmek isterim ki hayat deneyimlerim kadın olarak yaşadığım yerel, ulusal ve küresel bağlamda karşıma çıkan güç dinamiklerini yansıtmakta. Cam tavanlar, kalp kırıklıkları, iyi kız, kötü kız deneyimleri hepsi benim ve benim gibi yaşayan kadınların deneyimleri ve sesleri – kısacası “özel olan politiktir” ve kadınların kendileri tarafından kendi dilleriyle yazılmalıdır. 

Anladım ki benim de söyleyecek birkaç sözüm var, bu sözleri merak eden okuyuculara kavuşturmak dileklerimle…