"Çöl bedevilerinin altın ve kıymetli taştan başka dinleri yoktu. Sınır boylarındaki şeyhlerin göğüslerinde İngiliz ve Alman nişanları yan yana idi. Şeyh size kim olduğunuzu sorar; İngiliz misiniz?
'Yaşa İngiliz.!' Türk müsünüz?
'Yaşa Türk!'
Siz vereceğiniz altın ve nişanı hesap ediniz. O dakikada beklediğiniz iş yapılmıştır. İngiliz cephesinden at kaçırıp bize satan bedeviler, dönüşlerinde bizim atlarımızı çalıp İngilizlere satarlardı...
... Aşiretlerin bulunduğu çöllere henüz paradan büyük Allah girmemiştir. Para uğruna yapılan her şey Allah uğruna yapılmış gibidir.
Hicaz isyanı oluncaya kadar biz bu Emir'e uslu dursunlar diye para veriyorduk. İsyan olduktan sonra Hicaz hattına gelsinler, hattı tutsunlar ve Şerif kuvvetlerini sıksınlar diye altın yolladık. Bütün altınlarımızı birkaç kişi aralarında paylaşıp, aylar ayı yola çıkmadılar.
Emir partisinin hem İngilizler, hem Şerifler, hem Osmanlılar ile hoş geçinmekte, sonuçta kim kazanırsa onu hissesinde mahrum kalmamaktan başka tasaları yoktu. Kervan silahlarımızın ve altınlarımızın çölden getirdiği ses duadan, vaatten ve mazeretten ibaretti...
Biz Emir'e top da yollamıştık. Kumandan İkinci Mülazım Osman Bey'di. Aşiret Medayin'e doğru yürüyüş gösterdiği zaman, bir vadide ateşe uğradı. Bizimkiler yüz, karşı taraf 30 kişi kaldılardı. Daha birkaç kişi yaralanınca hepsi kaçmaya başladılar. Osman Beye de;
'Topunu bırak gel!' diyorlardı.
'O benim namusumdur, bırakmam, ne diye kaçıyorsunuz' diyordu.
Boş yere bağırdı çağırdı. Karşı taraf üstüne üşüşüp kurşun ve cenbiye ile Türk çocuğunu parçaladılar. Silahlar, toplar, altınlar, develer ve erzak... Hepsini, hepsini verdik. Bütün seferden bize yine ve yalnız bir Türk çocuğunun isimsiz, nişansız mezarından başka bir şey kalmadı..."
Bu hazin ve ibret verici anılar, Falih Rıfkı Atay'ın ünlü "Zeytindağı" kitabından. Birinci Dünya Savaşında Arap çöllerinde, Cemal Paşa'nın emir subayı olarak görev yapan yazar anılarından derlediği kitabında, Mehmetçiğin nasıl kırıldığını çeşitli örneklerle dile getiriyor.
Geçtiğimiz günlerde Erdoğan'ın “Katar krizinin arkasında oyun oynanıyor. Fakat bunu şu anda çözebilmiş değiliz” dedikten hemen sonra Meclis'in apar-topar Katar'a 3 bin asker gönderme kararının ardından, bu ibret verici kitabı yeniden okuma gereği doğdu.
Elbette günümüzün koşulları farklı. Ancak oyunu çözmeden bölgeye balıklama atlamanın günü kurtarma dışında çıkaracağı faturayı çok iyi değerlendirmek gerekiyor. Katar Dışişleri Bakanı “Türk askeri bütün bölgenin güvenliğini sağlamak için Katar'a geliyor” diyor. Askerimizin orada bölge güvenliği için mi yoksa Emir'in güvenliği için mi olacağını zaman gösterecek.
Emir'in emperyalizme karşı mücadele verdiğini iddia edenlere de, Osmanlı zamanında Katar'da 'Kal'atü't-Türk' yani Türk garnizonu adı verilen yerde bugün Amerika'nın en büyük askeri üslerinden birinin bulunduğunu belirtelim.