Aşı üretim tesislerinin kurulum maliyetlerinin 700 milyon doları bulduğu ve her başarılı bir aşı için 200-500 milyon dolarlık Ar-Ge çalışması yapıldığını biliyoruz. Küresel ilaç pazarının yaklaşık %3-5’ini oluşturan global aşı pazarı da yıllık 40 ila 60 milyar dolarlık satış cirosuna sahip.
Sağlıkla ilgili özel günler ajandasında, her yılın nisan ayının son haftası, tıpta özellikle de koruyucu hekimlikte, toplum sağlığı açısından aşının önemi konusunda bilgilendirilmelerin yapıldığı ve çeşitli etkinliklerle bu konuda farkındalığın sağlandığı günler olarak önemli bir işleve sahiptir.
Her ne kadar CoVid-19 Pandemisi sürecinde, aşılar hep gündemde olsa bile aşı ile ilgili ilk modern çalışmalar 18. yüzyıla kadar gider. Cerrah Edward Jenner, geliştirdiği çiçek aşısını çocuklara uyguladığında yıl 1796 idi. 1853 yılında İngiltere’de çiçek hastalığı aşısı çocuklar için zorunlu hale geldi ki bu, ilk aşı zorunluluğu olarak tarihe geçti. Nitekim, Variola virüsünün neden olduğu çiçek hastalığı, bu aşı sayesinde, insanlığın gündeminden 1980 yılında tamamen ortadan kalktı.
1885 yılında, Fransız mikrobiyolog ve kimyager Louis Pasteur, kuduz aşısını geliştirdi. Bunu kolera, tifo ve veba aşıları izledi. İnsanlık, 1920 ila 1926 arası başta tüberküloz olmak üzere difteri, tetanoz ve boğmaca hastalığı gibi ölümcül seyreden klinik tablolar için kontrolü eline aldı. Yine aynı yıllarda bir adjuvan olarak alüminyum tuzları kullanılmaya başlanması ile tüm aşıların etkinliği artırıldı.
***
Ülkemizde de özellikle Cumhuriyetimizin kuruluşu sonrası ilk yapılan icraatlardan birisi verem dispanserleri gibi kuruluşları açmak olmuş, trahom, sıtma, frengi ve verem başta olmak üzere bulaşıcı hastalıklarla yapılan mücadeleler dünyaya örnek gösterilmiştir. Bu kapsamda, Merkez Hıfzıssıhha Enstitüsü ve Hıfzıssıhha Okulu açılması, milli tıp kongreleri düzenlenmeleri ve daha 1928’lerde ( 17 Mayıs 1928) Umumi Hıfzıssıhha Kurumu kurulmasına dair kanun çıkartılması ve bu kanun doğrultusunda, Sivas ve Ankara’daki kimyahaneler birleştirilerek Hıfzıssıhha Kurumu oluşturulması, ardından da 24.04.1930 tarihinde kabul edilen ve halen yürürlükteki 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ile, halk sağlığını korumaya yönelik kapsamlı çalışmalar zirve yapmıştır.
Efsanevi Sağlık Bakanı Refik Saydam ve ekibi, 1937 yılına kadar yapmış olduğu çalışmalar ile ülkemizi, salgın hastalıklar ile mücadele konusunda saygın bir başarının adresi haline getirmiştir.
***
Bilindiği gibi aşı, insan ve hayvanlarda hastalık yapma yeteneğinde olan virüs, bakteri vb. mikropların hastalık yapma özelliklerinden arındırılarak ya da mikropların salgıladıkları zehirlerin etkilerinin ortadan kaldırılması ile geliştirilen biyolojik maddelerdir. Aşıda amaç, kişilerin bir hastalığa yakalanmadan önce onların bağışık hale gelmelerinin sağlanılmasıdır. Aşı ile, vücutta savunma mekanizmasının uyarılması, hastalık etkenini tanıyan ve bu etkenle karşılaşıldığında onu yakalayıp yok eden antikorların oluşturulması sağlanır. Sonuçta da, hastalık için direnç kazanılır.
Bu konuda İzmir’de 1871 yılındaki çiçek, 1900 ve 1904’teki veba ve 1911 yılındaki kolera salgınlarını hatırlamak bile yeterlidir.
Gelinen noktada, aşı sadece bulaşıcı hastalıklar için değil, günümüzde standart tedavi olarak cerrahi, kemoterapi ve radyoterapi yöntemlerinin kullanıldığı kanser hastalığında da uygulama alanı bulmuş, İmmün sistemin kanser hücrelerine karşı uyarılarak aktive edilmesi prensibinden hareketle, Kanser Aşıları gündeme girmiştir. BioNTech kurucusu Prof. Dr. Uğur Şahin, pandemide yaygın olarak kullanılan Covid-19 aşısındaki mRNA tekniğinin bir başka versiyonu ile oluşturulmuş kanser aşılarının 2030 yılına kadar, insanlığın hizmetine sunulacağını açıkladı.
***
ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 16 yaş ve üzeri bireylerde koronavirüs hastalığının (KOVID-19) önlenmesine yönelik aşı için ilk acil kullanım yetkisini verdiği tarih 11 Aralık 2020 idi. Şu ana kadar dünya genelinde uygulanan doz sayısı 10 milyarı aştığı düşünülüyor. Küresel bir genelleme yapıldığında, dünya nüfusunun yaklaşık yüzde 60'ı için en az bir doz aşı uygulandığı görülüyor. 2022 yılı sonu tarihi itibariyle, bir ve ikinci dozu yaptıranların oranı yine dünya genelinde de yüzde 59’lar seviyesinde.
Şu an koronavirüs vaka sayısı 685 milyon 273 bin 221 oldu. Ölenlerin sayısı 6 milyon 839 bin 960. Hastalığı süreç içinde geçirip iyileşenler de 658 milyon 75 bin 477. Kabaca her dokuz dünya insanından birisi bu hastalıktan etkilendi. Artık, WHO (Dünya Sağlık Örgütü), pandeminin sona erdiğini ilan etmek için gün sayıyor…
***
Aşı çalışmaları, günümüzün bilim imkanları açısından bile çok hızlı sonuçlanan bir süreç değil. Laboratuvar çalışmaları tamamlandığında, klinik araştırmalar safhası gelir ki burada sadece tıbbi ilkeler değil, etik ilkeler ve Helsinki Bildirgesi çerçevesinde sağlık otoritelerinin öngördüğü kaide ve kurallar devreye girer. Ardından da, faz 1 çalışmaları ile 10 ya da daha fazla gönüllü üzerinde aşının güvenliliği ve olası yan etkileri araştırılır. Faz 2 aşamasında da, salgının etkili olduğu bölgelerde, enfekte kişi üzerinde aşılar test edilir ardından da Faz 3 denilen son aşamada, aynı işlem ve süreç binlerce gönüllü üzerinde tekraren yapılır. Başarılı olunduğunda, milyonlarca üretim ve Dünya’ya dağıtım gelir ki, bu herhalde en kolay aşama. Aşı için en iyi ihtimalle 8 ila 18 aylık bir zaman dilimine ihtiyacımız olmakta. Kovid pandemisinde bu süreler oldukça kısaldı elbette.
Sonuç olarak, dünya bilim insanları başta Prof. Dr. Uğur Şahin ve Prof. Dr. Özlem Türeci olmak üzere bir adanmışlık içinde kovid 19 aşısını geliştirmeleri ve sağlık çalışanlarının özverili çalışmaları ile pandemiye son noktayı koydular.
Bundan sonraki süreçte, daha sağlıklı bir geleceğin inşası için küresel bir yeniden yapılanmanın yaratılacağı umudunu hep taşıyoruz.