Bu yazıma, Yavuz Turgul’un 1986 yılında, senaryosunu yazıp, yöneterek Türk sinemasına kazandırdığı “Muhsin Bey” adlı sinema filmini hatırlatarak başlıyorum; başrollerinde Şener Şen ve Uğur Yücel’in olduğu… Aslında, Türk sinemasının kaybolan değerinin ve veriminin artmaya başladığı, kimi eleştirmenlere göre ise yeniden hayat bulduğu film olarak “Eşkıya” filmi gösterilir. Ne büyük tesadüf ki, “Eşkıya” filminin de senaristi ve yönetmeni Yavuz Turgul’dur, filmin başrollerinde yine hatırlayınız, Şener Şen ve Uğur Yücel vardır. “Muhsin Bey” filmine geri dönelim; taşradan, Urfa yöresi şivesi ile konuşan bir gencin (Uğur Yücel), İstanbul’a gelerek, Muhsin Bey’i (Şener Şen) bulması ve türkücü olmaya çalışması anlatılıyor filmde… Bu yolda başlarından geçen trajikomik olaylar izleyici hiç de sıkmıyor filmin sonuna kadar… Filmin belki de en can alıcı sahnelerinden biri, kendi birincilerini ayarladıkları türkü yarışması! Koftiden bir türkü yarışması düzenleyip, Ali Nazik’i (Uğur Yücel) birinci seçiyorlar senaryoya göre…
Filmdeki düzen, pardon, düzenbazlık ne kadar tanıdık geldi değil mi?
Son yıllarda iyice alıştırdılar bizi bu düzenbazlığa… Tabii, bizler; birincisi önceden belli olan yarışmalara, bir umut, kazanmak için katılan, katıldıkça kazıklanan, kazıklandıkça da akıllanmayan kısmı oynadık hep… Yarışmadan boynu bükük ayrıldık ya da evde, zaten belli olmuş olan sonucu beklemeye zorlandık.
Çeşitli sınavlar ile ayyuka çıkan bu düzenbazlıklara idarecilerimiz de seyirci kaldı yıllarca... Seyircilikleri yetmedi, sınavsız atamalar ile bizleri iyice aşağıya itmeye çalıştılar. O da yetmedi, atamaların işe uygunluk kuralını öyle bir karıştırdılar ki, çorbaya çevirdiler; hatırlayınız, inşaat mühendisi Sağlık Bakan yardımcısı, hayvanat bahçesi müdürü de, Tübitak müdür yardımcısı olarak atandı bu ülkede… Hayatları boyunca bankayı sadece müşteri gibi kullananlar, devlet bankalarına yönetim kurulu üyesi olarak atandı bu ülkede… Ptt genel müdürü, danıştay üyesi olmadı mı? Liyakat sahibi olmadıkları halde, devletimizin haber kanallarına müdür yapılanları mı, büyükelçi olarak atananları mı yoksa danışman olarak görevlendirilenleri mi yazayım, bilemedim! Ama spor ile ilgili camialarda olanlardan bazılarını hatırlatmak istiyorum;
Nam-ı diğer Hido, Hidayet Türkoğlu’nun damdan düşercesine Basketbol Federasyonu Başkanı olmasını, Türkiye Futbol Federasyonu Yönetim Kuruluna Hamit Altıntop’un girmesini ve hatta ülkemize minderde sayısız başarı kazandıran Hamza Yerlikaya’nın Güreş Federasyonu Başkanı olmasını, şeklen kabul etmesem de anlamaya çalışıyorum. En azından bildikleri, sürekli içerisinde oldukları sektöre idareci oluverdiler.
Peki, Hamza Yerlikaya’nın devlet bankası Yönetim Kurulu Üyeliğini ne açıklar? Kim, nasıl açıklar? Bizler bunu sorarken, bu defa da bir başka minder ustasını, Rıza Kayaalp’i alıp, daha otuzunda Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Müşavirliğine atadılar.
Kişilerin yöneticilik vasıflarının olup olmadıkları, yetkin olup olmadıkları sorgulanmadı bile yüzlerce atamada olduğu gibi bunlarda da…
Ha, bir de unutmadan, ancak cennet vatanımızda olur böylesi dedirtecek bir olay daha oldu;
Son günlerde ortaya çıkan bir olay ki; Wushu diye bir spor dalı var. Bir çeşit uzak doğu dövüş sporu olan bu spor dalı aslında daha çok saldırı ve savunma sanatı icrası olarak yorumlanabilir. Sporcu saldırı ve savunma sanatını akrobatik hareketlerle süsleyerek sergiliyor hünerini…
Çin menşeili olan ve ülkemizde çok da eski olmayan bu spor dalında geçen aylardaki bir turnuvaya, Türkiye Wushu Federasyonu Başkanvekilinin birinci derecede yakını olan kişi hem hakem, hem sporcu olarak katılıyor ve kategorisinde bir de şampiyon ilan ediliyor.
Muhsin Bey filmindeki olayın neredeyse aynısı… Atamalar mı daha masum bu mu? Karar sizin!
Dipnot; “Kaptanı usta olmayan gemiye, her rüzgar kötüdür.” George Herbert.