İlk kitabını yayımladığı 1984’ten bu yana geçen kırk yıla yaklaşık kırk eser sığdıran Ayşe Kulin, ilham kaynaklarını açıkladı: Hayatın içinde olmak, insanlarla yolculuk yapmak, semt pazarlarında dolaşıp parklarda oturmak, orada güneşlenen emeklileri, çocuklarının peşinde koşturan anneleri, ekmek kavgası veren insanları seyretmek, özellikle Uzakdoğu'ya seyahatlere çıkmak!
40 yıl dilimizde ve zihnimizde çok önemli bir sıfat olarak kodlanmıştır. Bir fincan kahvenin 40 yıl hatırı vardır... 40 yıllık kâni, olur mu yani!.. 40 yıl düşünsem aklıma gelmezdi.. bana bir harf öğretenin 40 yıl kölesi olurum... kılı 40 yarmak, 40 katır mı 40 satır mı.. 40 fırın ekmek yemek... 40 yıl kıran olmuş... Kısacası 40 yıl, geçip gitmiş uzun yılların, emeğin ve alın terinin, büyük başarılarla geçen süreçlerin, gelenekselleşip kökleşmiş olan durumların nitelemesi!
Biyografik eserleri, öykü ve romanlarıyla Türkiye'de çok satan yazarlarının başlarında yer alan Ayşe Kulin birçok edebiyat ödülüne de layık görülmüştür. 'Adı: Aylin' ile büyük ün kazanan yazarın eserlerindeki akıcılık ve yalınlık, onun satış rekorları kırmasındaki en büyük etmenlerdendir.
NEREDEYSE HER YILA BİR ESER
Ayşe Kulin'in öykülerden oluşan ilk kitabı 'Güneşe Dön Yüzünü', bundan tam 40 yıl önce 1984'te yayımlanmıştı. Kısa süre önce okurlarla buluşan '4 Gün 3 Gece' romanına kadar geçen 40 yılda neredeyse her yıla bir eser sığdıran sanatçı, tekrarlanması güç bir başarıya imza attı. Bazı romanları satış listelerini alt üst ederken rekortmen eserin rakibi bir başka Ayşe Kulin kitabı oldu. Prestijli edebiyat ödüllerinin de sahibi olan yazarın birçok öykü ve romanı, televizyon ve sinemaya uyarlandı. İlerleyen yaşına rağmen 40 yıl önceki heyecanını koruyan, çağdaş Türk edebiyatının zarif ve incelikli kalemiyle o yıllara doğru küçük bir gezintiye çıktık. Çok okunan ve çok sevilen eserleriyle okurlarının gönlünde taht kurmuş yazı emekçisiyle başarılarla taçlanmış 40 yılı ve öncesini konuştuk.
DALGA GEÇİYORLAR SANDIM
-
İlk kitabınızın yayımlanmasından bu yana 40 yıl geçti. Böylesi bir başarıyı, şöhreti ve çok okunmayı hayal etmiş miydiniz?
Hayır, bugünlerin hayalini kurmamıştım. Çünkü değişik dosyalarla yaklaşık 25 yıl, sonuç alamadan çeşitli yayınevlerinin kapısını aşındırıp durmuş ve ümidimi kesmiştim. O kadar ki eşimin benden habersiz yarışmaya soktuğu Haldun Taner Öykü Ödülü’nün birincisi olduğumu mesaj makinemde duyduğumda bir arkadaşım benimle dalga geçiyor sanmıştım.
-
Hayatı başarılarla anlamlandırmak kıymetli. Takdir duygusu, gıpta edilmek ve alkışların sizin yaşamınızdaki etkisi ne oldu?
Yazdığım kitapları da halkla ilişkiler alanında veya setlerde kamera arkasındaki çalışmalarımı da gıpta edilmek veya alkışlanmak için değil öncelikle hayatımı kazanmak maksadıyla yazdım ve yaptım. Mükemmeliyetçi bir Başak burcu olduğum için de her yaptığımı özenle, dikkatle yapmaya çalıştım. Ne şanslıyım ki yazmak, sözcüklerle oynayarak öykü, roman, şiir ya da düz yazı üretmek bana sonsuz keyif verdiği için kırk yıldır hayatımı çok keyif aldığım bir uğraşla kazanıyorum. Bu yüzden alkışlanmadığım hatta yazar olarak küçümsendiğim yıllarda nasıl aldırmadımsa, övülmenin de bende çok derin bir karşılığı yok. Yazmayı seviyorum ve elim ayağım tuttukça, aklım da başımda durdukça son nefesime kadar yazacağım. Hayatımı en sevdiğim işi yaparak kazanabilmenin keyfi bana yetiyor.
KİBİR VE AŞIRILIK BANA UZAK
-
Sanatçıda ego olur. Öyle olmazsa yaşam ve olaylar karşısında kendine haslığını ve kendi bakışını koruyamayabilir. Sanatçı-tevazu-ego ilişkisine dair düşüncelerinizi duymak isterim.
Sanatçı-tevazu-ego ilişkisi karşısında ben tercihimi her zaman Müslüman değerleriyle büyütülmüş biri olarak tevazudan yana koyarım. Aklım ermeye başladığından itibaren baba evinde dinim bana şekilciliği ile değil, değerleriyle öğretildi. Bu yüzden kibir ve aşırılıktan uzak durur, alçakgönüllü olmanın güzel enerjisine sığınırım.
-
Sizin tecrübe ve yaşınızda sayısız sanatçı inzivayı tercih eder. Siz hâlâ okurlarınızın ayağına gidiyor, kitaplar imzalıyorsunuz…
Okurun ayağına değil de fuarlara katılıyorum; okurlarım beni fuarlardaki uzun imza kuyruklarında bir imza için saatlerce bekliyorsa bana düşen o fuara gitmektir. Ayrıca yayıncı bakımından ben çok şanslıyım. Remzi Kitabevi ve Everest gibi yazarını hoş tutan iki yayıncım oldu. Remzi Kitabevi ile on10 yıl çalıştım, Everest ile 20 yılı geçtik. Her iki yayıncımın da bana gösterdikleri ihtimama teşekkür borçluyum. Yayıncılarımın cömert baskı sayısına benim karşılık verme gibi bir görevim var, o da nazlanmadan imza günlerine katılmak ki çok sayıda bastıkları kitapları satabilsinler. Her kitabımın üzerinde sadece benim ve yayıncının değil, grafikerinden, düzeltmenine, baskı işçisine, ciltleyenine, reklamını hazırlayana, dağıtıcısına kadar onlarca kişinin emeği var ve tüm bu insanları ancak çok satabilen kitaplar besliyor. Bunun bilincindeyseniz, yan gelip yatamazsınız.
O ŞEHİRLER YÜREĞİMİN KÖŞESİNDE
-
Yapıtlarınızda farklı şehirlerin sizin ruhunuzdaki yansımalarını hissetmek mümkün. Sizi derinden etkileyen ve gönülden bağlandığınız şehirleriniz hangileriydi?
'Köprü'yü yazmama ve rahmetli Vali Recep Yazıcıoğlu’nu tanımama vesile olan Erzincan başta olmak üzere, Adana, Aydın, Bandırma, Bodrum, Denizli, Edirne, Mersin, Muğla, Manisa, Niğde, Yalova ve Trabzon’da unutulmaz anılarım ve sevgili dostlarım var. Kalbimin bir parçası ise hâlâ kanayarak, suyun öte yanındaki Saraybosna’dadır. Bugün Filistin’deki soykırımını kılı kıpırdamadan seyrederken, medeni olmakla övünen hıristiyan dünyası, Avrupa’nın ortasındaki Bosna’da yaşanan bir başka soykırımını da yine gönül rahatlığı ile seyredebilmişti. O günden itibaren medeni kelimesinin gerçekten ne ifade ettiğini çok düşünmüşümdür.
TORUN SAYISI YARIŞTIRDIĞIM YAZAR DOSTLAR
-
İlk yapıtınızdan bu yana geçen 40 yıllık süreçte sizinle birlikte çok önemli kadın edebiyatçılar çıktı. Yıllar içinde onlarla aranızda bir rekabet hissi gelişti mi?
Ben sadece kendi kendimle yarıştım ve öykü, şiir, roman gibi değişik dallarda yazdım; Güneş, Yeni Yüzyıl, Milliyet, Cumhuriyet başta olmak üzere çeşitli gazetelerde köşe yazarlığı da yaptım ama kendimi asla şair veya gazeteci olarak tanımlamadım ki ülkemin değerli şairlerine ve kelle koltukta yazan gazetecilerine ayıp olmasın. Yazarlar ve gazeteciler arasında çok, yakın dostlarım var. Edebiyatımızın Salvador Dali’si dediğim canım Nazlı Eray ve sevgili İpek Ongun ortaokuldan beri çok yakın arkadaşlarımdır. Rahmetli Tomris Uyar’la aynı sınıftan, Pınar Kür’le aynı okuldandık. Çocuğum yaşındaki Latife Tekin’inin ilk romanını okuduğumda, aynı işyerinde çalıştığım rahmetli dostum Onat Kutlar’ın odasına koşmuştum, Türk Edebiyatı bir mücevher kazandı, diye. Çocuğum yaşında olmasına rağmen artık Latife de en sevgili dostlarımın arasında. Bu arada torun sayısı yarıştırdığım Zeynep Oral’ın ve Buket Uzuner’in de adını mutlaka katmalıyım kalem erbabı dostlarımın arasına.
KEYİFLE YAZDIĞIM ESERLERİM
-
Bu tanışlıklara ve dostluklara imrenmemek mümkün değil!.. Peki eserleriniz içinde yazarken ya da gördüğü ilgiyle sizi çok mutlu eden yapıtlarınız hangileriydi?
Yazmaktayken bilgi dağarcığıma çok şey katan, ciddi araştırmaların sonucunda yazılan kitaplarım; Füreya, Veda, Her Yerde Kan Var ve Kanadı Kırık Kuşlar’dı. Sevdalinka da öyle ama onu baştan sona gözyaşları içinde yazdım. Tamamen kurgusal kitaplarımın içinde ise Gizli Anların Yolcusu - Bora’nın Kitabı - Dönüş Üçlemesi’ni ve Tutsak Güneş’i ayrı bir yere koyarım. Araştırmaya gerek duymadan, hayal gücümün akışında kurguladığım bu kitapları keyifle yazdım.
-
Bir an için Ayşe Kulin olmaktan sıyrılsanız… sizi tanımak ve ilk kez okumak isteyen gence hangi eserinizi önerirsiniz?
İki kitap öneririm, ilki Nazım’ı tanıması ve şiiri sevmesi için 'İçimde Kızıl Bir Gül Gibi'yi; iyi insan olmanın önemini ve barışı vurguladığı için de 'Yarın Yok'u.
(Devam edecek)