Ülkenin çok sıkıntılı dönemlerden geçtiğini, ancak gençlerin gelecekten umutlarını asla kesmemelerini öğütleyen Ayşe Kulin; “Onlara yürekten önerim, iyi birer birey olmalarıdır. İyi insan olabilirlerse adil ve merhametli de olurlar. Yakınlarını mutlu ederler. İyilik su gibidir, insanın etrafına yayılır” diyor

Ayşe Kulin, nehir söyleşimizin ikinci gününde gençlere tavsiyelerde bulundu, yepyeni bir roman müjdesi verdi ve hayatındaki en büyük pişmanlığının özel hayatına dair olduğunu yineledi. İşte Kulin söyleşisinin ikinci ve son bölümü...

  • Enerjiniz ve çalışkanlığınızla da gençlere harika bir örneksiniz. Onlara hayat yolunun ilk başında neyi öğütlersiniz?

Öncelikle ‘iyi bir insan’ olmalarını öğütlerim. İyi bir insan olmayı başarırlarsa adil ve merhametli de olurlar. Yakınlarını ve yakın çevrelerini mutlu ederler. İyilik su gibidir, insanın etrafına yayılır.

EVLATLARIM NAZIM İLE BÜYÜDÜ

  • Daima aile odaklı bir ömür sürdünüz. Bu bağlamda anneliğinizden söz etmek isterim. Bazı anneler evladı her şey olsun diye aşırı gayret içine girer. Piyano, müzik, resim, spor, sanatla da ilgilensin isterler. Siz bu konuda nasıl bir anne oldunuz?

Yeniköy’de kocaman bir bahçenin içinde büyüyen oğullarımın çocukluklarını yaşamasına özen gösterdim. Ağaçlara tırmandılar, yüzdüler, bisiklete bindiler. Onlara sadece dil konusunda ısrarcı oldum. İngilizceyi nasılsa öğrenecekleri için, ilkokuldan başlayarak sadece Fransızca ders aldırdım ve küçük yaşlarından itibaren akşamları masal yerine Nazım’ın Kurtuluş Savaşı Destanı'ndan bölümler okudum. Kerim de adı üstünde Kerim olduğu için en çok Kambur Kerim’in Hikayesi’ni severdi, Selim de Karayılan Hikayesi’ni.

VEDA: BÜYÜKLERE SAYGI İFADESİ

  • Yapıtlarınızın birçoğu tarihin özel dönemleri ve o dönemlerin içinde var olan bireylere dair. Bu yapıtların esinini öncelikli olarak o dönemler mi verdi yoksa o karakterler mi?

Ben doğduğumda anneannemin annesi ve babası hayattaydı. Tipik bir Osmanlı olan dedem ben 11, nenem ise 15 yaşımdayken öldüler. 'Veda'da onları hatırımda kaldıkları halleriyle anlattım. 'Veda' belgesel nitelikli bir biyografidir.

  • Edebiyat belli ölçüde öykünme içerir, içermelidir de. Çünkü bir geleneğin aktarımı ve yaşama tutunma çabasıdır aynı zamanda. Bu anlamda siz kimlerden etkilendiniz. Zamanla fikrinizin değiştiği olumlu/ olumsuz örnekler oldu mu?

Ben sürekli şiir okunan bir evde doğdum. Nazım Hikmet’e ne kadar düşkünsem, Mehmet Akif Ersoy’u da o kadar çok severim ve sadece İstiklal Marşımızı değil, pek çok şiirini ezbere bilirim. Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Haşim, Faruk Nafiz, Orhan Veli, Cahit Sıtkı, Cahit Külebi, Oktay Rıfat, Özdemir Asaf ve İlhan Berk şiirleri yakın zamana kadar ezberimde olan şairlerdi. Okul yıllarında beni Türk edebiyatına tutkuyla bağlayan iki isim var; Nezihe Meriç ve Yusuf Atılgan. Diğer Türk yazarlarına erişmek için onların açtığı kapıdan koşarak geçtim.

YENİ KİTAP HEYECANI

  • Size tam şu günlerde neleri ve kimleri okuduğunuzu sormak isterim. Okumalık neler var elinizin altında?

Söyleyemeyeceğim çünkü yayıncımın yazmamı çok istediği bir kitap vardı, epey direndim ama sonunda kabul ettim. O konuyla ilgili kitaplar okuyorum. Başarabilirsem zaten duyarsınız.

  • Bir okur olarak asla kütüphanenizden eksik olmasın istediğiniz kıdemli yazarlarınız var mı?

Yukarıda adlarını saydığım ve daha pek çok şairin tüm şiirleri, Safahat, Rübab-ı Şikeste, Yahya Kemal’in tüm şiirleri ve Türk Mavisi (Cahit Külebi) örneğin, eski baskılarıyla kütüphanemde mevcut. Nazım’ın Kuvayi Milliye Destanı’nı, vatan hasretini dile getiren şiirlerini uzunca kalacağım yerlere yanımda taşırım. Bu arada her kuşaktan ve yaştan okura Falih Rıfkı Atay’ın Zeytindağı’nı okumalarını şiddetle tavsiye ederim.

UMUDUNUZU ASLA YİTİRMEYİN!

  • Okumanın dışında olmazsa olmaz esin kaynaklarınız neler?

Hayatın daima içinde olmak. İnsanlarla toplu taşıma araçlarında birlikte yolculuk yapmak, semt pazarlarında dolaşıp parklarda oturmak, orada güneşlenen emeklileri, çocuklarının peşinde koşturan anneleri, ekmek kavgası veren insanları seyretmek, özellikle Uzakdoğu'ya yolculuklar yapmak!

  • Yeri geldiğinde, özellikle siyasi konularda düşüncelerinizi hiç sakınmadan ifade ettiniz. Keşke her sanatçı sizin kadar cesur ve kararlı olabilseydi... Çok iyi bir yazar olmak suya sabuna hiç dokunmama hakkını verir mi?

Yazarlığın illa iyi ya da kötü, cüretkâr veya pısırık bir insan olmakla ilgisi yok. İyi bir yazar olmak sadece yazma yeteneği ile ilgilidir bence. Hain veya egoist biri de kalemiyle harika bir yapıt meydana getiremez mi? Yazmaya yeteneği varsa getirebilir ama unutmayalım yazarların haksızlıklara karşı farkındalık yaratmak gibi de bir sorumlulukları vardır. Yazı yeteneğinin sorumluluk duygusuyla birleşmesi en azından okura ve topluma fayda sağlayabilir diye düşünüyorum.

  • Ülkenin durumu ortada. Özellikle gençler geleceğe dair çok umutsuzlar. Sizin bu konudaki fikriniz çok önemli!

İçinde bulunduğumuz vahim durum yani ekonomik ve ahlaki çöküntü, Osmanlı'nın son günlerinde de aynen mevcuttu. Limanlarımız, demiryollarımız, fabrikalarımız kısacası vatanın can damarları devlet tarafından yabancılara devredilmişti. Üstelik işgal altındaydık. Bugün işgal altında değiliz şükür. Eğitimi çağdaşlaştırabilir, fikri hür, irfanı hür kuşaklar yetiştirebilirsek, elbette yeniden güzel günler göreceğiz.

İDAMLAR OLMASAYDI…

  • Yeni romanınız 60 İhtilali döneminde geçiyor. Bu dönemin iyi anlaşıldığını düşünüyor musunuz? Sizin 60 İhtilaline karşı fikriniz nedir?

Ben bu soruya değerli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’dan bir dörtlükle yanıt vereyim:

Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

Tarih’i ‘tekerrür’ diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?

Kısacası, 1960 darbesi bugünü çok andıran şartlar yüzünden yapıldı. Üç devlet adamının idamı olmasaydı (ki hem o darbede hem de o meşum kararda parmak yine Atlantik ötesindeki malum devleti işaret ediyor), üzerine gölge düşmeyen ilk ve tek darbe olabilirdi. Bence o bile olmasın, işlerimizi hile karışmamış sandıklarda halledelim ve atlarımızı Üsküdar’a sadece iyi niyetlerle sürelim.

Whatsapp Image 2024 06 21 At 16.01.04 (2)

  • Bazı yapıtlarınız sinema ve televizyona uyarlansa da özgün yapıtları kadar ilgi görmedi. Resim ve sinema ile ilgili yetenek ve deneyiminiz malum. Şimdi onlarca yapıta dönüp baktığınızda aslında çok daha güzel filmler çekilirdi dediğiniz oluyor mu?

Ne yazık ki sinemaya ve diziye uygulanan kitaplarımın hiçbiri başarılı olamadı. Fransa’da Nefes Nefese film olmanın son aşamasına gelmişti ki malum lobi araya girdi. Türkiye’de ise Türkan güzel bir dizi olarak devam ediyordu, ona da zamanın siyasi havası izin vermedi. Dizileri ekranda tutan reklamlar geri çekilmeye başlayınca, dizi kaldırıldı. Bence Füreya muhteşem bir dizi, Aylin, Sevdalinka ve Nefes Nefese ise harika birer film olabilirdi. Keşke olsalar benim de ömrüm onları izlemeye yetse.

İNGİLİZ TADINDA BIRAKIR

  • Sinema yapımları ve dizilerle aranız nasıl. Onlara vakit ayırabiliyor musunuz?

Bir sinema kurduydum ta ki pandemi hayatımızı baştan sona değiştirene kadar. Ama geçen kış büyük bir ilgiyle Kızıl Goncalar’ı seyrettim. Bahar’ı ve Sandık Kokusu’nu hâlâ keyifle seyrediyorum. Oyuncularından dolayı keyifle seyrettiğim bir başka dizi İstanbullu Gelin’di, tekrarına çok sevindim. Kazuo Ishiguro’nun romanından uyarlanan, başrolünü Anthony Hopkins’in oynadığı ve James Ivory’nin yönettiği Günlerin Getirdiği ise hiç unutamadığım bir filmdir. Yeri gelmişken şunu da söylemeliyim ki, sadece en güzel filmleri değil en güzel dizileri de İngilizler yapar. Çünkü tadında bırakırlar.

  • Hayatınızda pişmanlıkların yeri nedir? Çok büyük pişmanlıklar yaşadınız mı? Pişman olmadan bir yaşam sürmek mümkün mü?

Belki mümkün ama ben o şanslı kişilerden değilim. Hayatımın en büyük ve tek pişmanlığı ilk evliliğimdir. Öyle yanlış birini seçmişim ki, bunca yıl sonra o kısacık evliliğin ölü dalgaları bile suyumu bulandırabiliyor. Buradan yüksek sesle haykırıyorum; sakın yirmilerin ortasını geçmeden evlenmeyin gençler! Çoğu zaman gençlik heyecanı ve tecrübesizliğiniz yüzünden yanlış eşler seçebiliyorsunuz.

Whatsapp Image 2024 06 21 At 16.01.04

Pişman olmaksızın bir hayat sürmek mümkün ama ben o şanslı kişilerden değilim. Hayatımın en büyük ve tek pişmanlığı ilk evliliğimdir. 

HER ŞEYİN BİR BEDELİ VAR

  • Yaşamınızı birçok yapıtınızda anlattınız. Şimdi buradan dönüp baktığınızda şunu eksik anlatmışım, şundan da hiç söz etmemeliydim dedirtecek pişmanlıklarınız oldu mu?

Olmaz mı!.. Mesela Aylin’i yazarken kitabıma Nuri karakterini kattığım için çok pişmanım. Kendi hikayesini bana ısrarla anlatan ve romanda yeri olmadığı halde hikayesini ve gerçek adını kullanmamı ısrarla isteyen Nuri’nin kitap basıldıktan sonra açtığı manevi ve maddi tazminat davası 10 yıldan fazla sürdü. O yıllarda yargıdaki FETÖ hakimiyeti de malum. FETÖ’nün bir muhibbinin himayesindeki Nuri’ye, Aylin’den kazandığım her kuruşu tazminat olarak ödedim ama olsun, o kitabım sayesinde çok tanındım. Demek her şeyin bir bedeli varmış!