İlk belgesel film olarak, bir buluş lansmanı şeklinde olsa da, Lumier Kardeşler'in 1895 yılında çektiği 'Lumiére Fabrikası'ndan Çıkan İşçiler' isimli çalışmayı kabul etmek yanlış olmaz. Lumier Kardeşler'in (Louis ve Auguste) babası Antoine Lumier zaten bir fotograf filmi fabrikasına sahipti ve 1894 yazında bir ziyaret için bulunduğu Paris'te, Thomas Edison'un yeni keşfettiği kinetoskoplarda kullanılan selüloit film şeridini görür görmez, potansiyelini hissetti ve daha altı ay geçmeden cinematografı icat etmişti. 22 Mart 1895'te Paris'te yapılan Société d'encouragement pour l'industrie nationale’e (Ulusal Sanayiyi Teşvik Derneği) toplantısında icatlarını sundular..31 Mart 1889 tarihinde Eyfel kulesinin açıldığı da hatırlanırsa, o zamanlar Paris'in ne kadar dinamik bir başkent olduğıu tasavvur edilebilir!.. Louis Lumière, bu toplantıda önce şirketlerini tanıttılar,ardından da atölyelerinden fotoğraflar gösterdiler,sonrasında da fabrikada mesaisini tamamlayan işçilerinin ayrılışlarını ilk  kez film olarak izlettiklerinde tüm seyirciler şok oldu! Dolayısı ile sadece Cinématographe'ı tanıtmadılar, bir şirket için kullanılan tarihteki  ilk "reklam filmi"ni de hedef kitleye sundular!

İlk etapta, belgeseller, gerçek olaylar ve konuların ele alarak izleyicileri bilgilendirmek amaçlı olsa da zamanla bir bilinç düzleminden izleyicilerde duygusal etkileşim yaratarak eyleme sevketme amaçı hatta politik aktivizmi potansiyelize etme güdüsü ön plana çıkar. Günlük yaşam kesitleri ya da doğa olayları yerini sosyal aktivitelere bırakır.

1920'ler ve 1930'lar, belgesel filmin daha belirgin bir şekilde tanındığı ve geliştiği bir dönem oldu. Bu dönemde, Dziga Vertov'un "Göz" (1929) gibi deneysel ve Robert J. Flaherty'nin "Nanook of the North" (1922) gibi etnografik belgesel tür örnekleri ile karşılaşılır. Robert J.  Flaherty'nin bu çalışması, keşif yöntemli ilk yapımdır ve Doğu Kanada'nın yerel kabilelerinden İnuit Eskimolarının günlük yaşamından kesitler aktarır. Bir senaryoya dayanmayan bu yapım, insanın ilkel doğa şartlarına uyum çabasının saf bir mükemmellikte en minimalist görüntülenmesi ile belgesel sinemanın en önemli örneği olarak kabul edilir. Dramatik unsurları da birleştirerek türünün olgunlaşması için mihenk taşı işlevi görür.

Artık, belgeseller  için savaşlar da bir başka çalışma alanıdır ve özellikle İkinci Dünya Savaşı boyunca sadece silahlı kuvvetlerin cephe çatışmaları değil, savaşa katılan ülke toplumlarında savaşa ilişkin kuyruklar,protestolar ve siyasi çatışmalar gibi sosyal ve politik olaylar da belgesel kayıtlarının ana çalışma alanlarıdır. Hatta, Nazi Almanyası ve Sovyet Rusya örneklerine odaklandığımızda belgesel yapımların  masum doğasından uzaklaşarak doğrudan propaganda aracına dönüştüğü görülür. Ayrıca, bu dönemde, belgesel filmciliğin babası sayılan ve bu tür için 'documantary' sözcüğünü ilk kez kullanan John Grierson gibi müelliflerin, teorik içerikli makalelerini yayınladıkları ve 'gerçekliğin yaratıcılık ile işlenmesi' tarzındaki tanımlamaları yaptıklarına şahit oluruz. Sovyet Sinemacı Dziga Vertov ile aynı görüşü paylaştığı yazılarında, dünyayı yorumlamak için gerçek kişi ve olayların, hayali görüntülerden daha etkili olacağına dair görüşlerini dile getirdi. Zamanın belgesel etiğinin, film çekimleri için yaratılmış stüdyo ortamlarında kurgulanmış öyküleri ve profesyonel oyuncuları reddettiğini, doğal ortama ve yaşayan tarihsel karakterlere odaklandığını, ortaya çıkan eserlerde görürüz... 

Bu dönemler aynı zamanda sinema filmlerinin de geliştiği dönemlerdir, sinema, insanı, sosyal ve fiziki çevresini ve doğayı dramatik unsurlarla anlatırken, belgesel gerçeğin belgelerle anlatımı üzerinden yol alacaktır.

1960'lar ve 1970'ler, Direct Cinema ve Cinema Verite gibi akımlar belgesel film için belirleyici oldu. Direct Cinema'da, olaylar doğal bir şekilde müdahale etmeksizin gözlemlenirken, Cinema Verite de müdahaleci bir tutumla karakterlere yönelik etkileşim kurdurmak esastı! Cinema Verite, 1960'larda Fransız sinemasının Yeni Dalga akımından köken aldı. Film yapımında stüdyo şartlarına monte edilen çok ağır ve pahalı, büyük hacimli ses ve teknik ekipmanların yerini daha hafif ve taşınabilir cihazların alması ile, artık filmler her türlü doğal  ortamında çekilebilecek hale geldi. En sonunda da mekanik ilerlemeler, video kayıt cihazları kullanımının yaygınlaşması ve digital teknolojideki başdöndürücü gelişmeler, düşük maliyetli belgesel film yapma imkanlarını arttırdığı gibi, bağımsız yapımcılar için de daha çekici fırsatlar yaratmaya başladı.

Belgesel film için izleyici ve yayın platformlarının talepleri, her yıl dünyada bir milyar dolarlık  bir pazar yaratırken festival ve değişik kurumların ödülleri de belgesel yapımcılarınının ilgisini canlı tutuyor. Üstelik, yaşadığımız zamanlara özgü toplumdaki değişen dinamikler, politik gelişmeler, iklim dahil küresel sorunlar ve pandemi tarzı uluslararası dramatik krizler, belgesel bir perspektifle süreçi kayıt altına almayı gerekli kılan bir duygu durum ve profesyonel bir yorumu zorunlu kılıyor.

Günümüzde, konularını sanatsal bir bakış açısıyla ele alan, yaratıcılık ve estetik unsurları önceleyen, vizyonu ve tarzıyla, kurgu,animasyon ve dramatik tüm öğeleri kullanıp özgün bir anlatı tarzını kullanan belgesel filmciler, kuşkusuz ki, çağına tanıklık eden  bir film türüne katkı sağlamaktalar.

Sonuçta, belgesel filmlerde içerik, işlenen konunun gerçeklikle ilişkisi, farklı alt türlere ait perspektif, yönetmenin yaklaşımı ve belgeselin amacına bağlı olarak değişiklik gösterir. Bu çeşitlilik aynı zamanda, belgesel film türünün zenginliği ve esnekliği için de bir gerekliliktir.