“İnsanoğlu, harikalar yaratan bir harikadır.”
Ş.G.
“Dünyanın 7 harikasını gördüm: Mısır piramitlerinin dev yapılarını, Babil'in gökte asılı gibi duran bahçelerini, Olympia'daki Zeus heykelini, Rodos Kolosus'unu, İskenderiye Pharos'unu, Halikarnas Mausoleionu'nu gördüm; fakat Efes Artemisionu'nu görünce öbür harikalar görkemini yitirdi.”
(Küçük Gezgin Demetrius, Richard Haliburton, Books of Marvels)
Hayır; antik dünyanın 7 harikasından değil, Türkiye'de insan elinden çıkmış beş şahaserden söz edeceğim, kısa kısa...
1- ANITKABİR: Dünyanın hemen hemen bütün iktidar sahipleri, kendileri için gösterişli mezar yaptırdılar. Türk milleti ise, yurdun kurtarıcısı, cumhuriyetin kurucusu Atatürk için, şanına layık bir gömü yeri yaptırmaya karar verdi. Belirlenen 10 yerden, o zamanki adı Rasattepe olan yerde, 43 proje arasında Prof. Dr. Emin Onat ile Doç. Dr. Orhan Arda'nın tasarımı uygulandı. Yapım ve süslemelerinde zamanın en büyük sanatçı ve ustalarının çalışmasının yanı sıra; Adana'da bulunan eşsiz mermer blok ile, ABD'de yaşayan Nazmi Cemal adlı bayrak direği fabrikatörünün gönderdiği direkle Anıtkabir, dünyada benzeri olmayan bir şahaser oldu.
2- SELİMİYE KÜLLİYESİ: Mimar Sinan'ın 'Ustalık Dönemi Eserim' dediği, Edirne'deki bu şahaserle ilgili olarak 2 Mayıs 2020 tarihinde bu gazetede, bu köşede yazım çıktı.
3- SÜLEYMANİYE: Eskiler, iki büyük kişinin aynı çağda yaşamasına “Telaki-yi Bahreyn” (İki denizin buluşması) derler. Atatürk ile İnönü'nün, Yahya Kemal ile Münir Nurettin'in, Rakım Elkutlu ile Nahit Hilmi Özeren'in birbirlerini tamamlaması gibi. Kanuni ile Mimar Sinan'ın, Osmanlı'nın en parlak döneminde yaşaması, Süleymaniye gibi bir şahaserin yaratılmasını mümkün kılmıştır. Sinan, 1550 yılında başladığı inşaatı, planladığı gibi yedi yılda, 1557'de tamamladı. 63 x 69 metre boyutunda dikdörtgen planlı harem kısmı, 26.5 metre çapında, 53 metre yükseklikte kubbe ile örtülüdür. (Bu yükseklik, daha sonra ele alacağım Ayasofya kubbesinden daha yüksektir.) Sinan'ın eserlerinde hiçbir şey tesadüfi değildir. Sözgelimi 4 minare, Kanuni'nin fetihten sonra dördüncü, 10 şerefe ise onun, Osmanlı'nın 10. padişahı olduğunu simgeler.
Koca Sinan'ın türbesi, Süleymaniye haziresinin yakınında, mütevazı bir imza gibi durmaktadır.
4- AYASOFYA: İstanbul tarihi yarımadada, Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu'nun en büyük hıristiyan mabededir. “Sophia” (Sofya) isimli azizeler olmakla birlikte, bu kilisenin adı “Kutsal Bilgelik” anlamına gelmektedir. Daha önce de aynı yerde ve aynı adla kilise bulunmakla birlikte, bugün gördüğümüz muazzam yapı, İmparator Justinianus tarafından yaptırıldı. İnşaat 23 Şubat 532 tarihinde başladı. Ustaları Tralleisli (Aydın) büyük matematikçi Anthemios ile Miletli Mimar İzidoros idi. İmparator, yapısının, efsanevi Süleyman mabedinden daha yüksek olmasını istiyordu. Dahi sanatçılar bunu başardılar. Yapımda başta Efes olmak üzere, Milet'ten, hatta Mısır'dan sütunlar ve mimari parçalar getirtildi. İmparator, kutsal yapıyı açarken:
-Ey Süleyman, seni geçtim! diye bağırdı. (Unutmayalım: Sinan, Süleymaniye'yi Ayasofya'yı da geçmişti!)
Fatih, 29 Mayıs 1453'te İstanbul'u fethedip Ayasofya'ya geldiğinde, içerideki papazlar “I parmacho stratego” (Ey yenilmez savaşçı) ilahisini söylüyordu. Genç Fatih'in ilk cuma namazını kıldığı, “Megali Ekklisia” (Büyük Kilise), Mimar Sinan tarafından daha dayanıklı kılındı ve dört minare eklendi.
Ayasofya 537 yılından 1453'e kadar 916 yıl kilise, fetihten 1934 yılına kadar 481 yıl cami olarak kullanılmış, Büyük Atatürk tarafından müze olarak, bütün insanlığın ziyaretine açılmıştır. 2020 Temmuz ayında camiye çevrildi.
5- SULTAN AHMET: Sultan 1. Ahmet adına Mimar Mehmet Ağa tarafından yapımına 1616 yılında başlanan bu muhteşem caminin harem kısmı 64 x 72 metre boyutunda bir diktörtgen alanı kaplar. 24 metre çapındaki orta kubbenin yüksekliği 43 metredir.
İstanbul'un en mutena (seçkin) semtine adını veren bu başyapıt; beyaz zemin üzerine mavi, yeşil, kırmızı, firuze ve siyah renklerle üsluplaşmış lale, sümbül, karanfil gibi çiçeklerin ve grift dalların süslediği çiniler dolayısıyla “Blue Mosque” (Mavi Cami) diye anılır. Camide 21 bin 43 adet çini kullanılmıştır. Göklere yükselen 6 minaresi ve zarif kubbesi ile hafifliğin ve inceliğin erişilmez sembolüdür. Altı minare ilk kez Sultan Ahmet Camisi'nde yapılmıştır.
Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı, en uzun şiirini Süleymaniye için yazmıştır. İşte o şiirden altın dizeler:
SÜLEYMANİYE'DE BAYRAM SABAHI
Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede
Bir mehâbetli sabah oldu Süleymâniye`de
Kendi gök kubbemiz altında bu bayram saati,
Dokuz asrında bütün halkı, bütün memleketi
Yer yer aksettiriyor mavileşen manzaradan,
Kalkıyor tozlu zaman perdesi her an aradan.
Gecenin bitmeye yüz tuttuğu andan beridir,
Duyulan gökte kanat, yerde ayak sesleridir.
Bir geliş var!.. Ne mübârek, ne garîb âlem bu!..
Hava boydan boya binlerce hayâletle dolu...
Her ufuktan bu geliş eski seferlerdendir;
O seferlerle açılmış nice yerlerdendir.
Bu sükûnette karıştıkça karanlıkla ışık
Yürüyor, durmadan, insan ve hayâlet karışık;
Kimi gökten, kimi yerden üşüşüp her kapıya,
Giriyor, birbiri ardınca, ilâhî yapıya.
Tanrının mâbedi her bir tarafından doluyor,
Bu saatlerde Süleymâniye târih oluyor.
...
Deniz ufkunda bu top sesleri nerden geliyor?
Barbaros, belki, donanmayla seferden geliyor!..
Adalar`dan mı? Tunus`dan mı, Cezayir`den mi?
Hür ufuklarda donanmış iki yüz pâre gemi
Yeni doğmus aya baktıkları yerden geliyor;
O mübârek gemiler hangi seherden geliyor?
...
Ulu mâbedde karıştım vatanın birliğine.
Çok şükür Tanrıya, gördüm, bu saatlerde yine
Yaşayanlarla beraber bulunan ervâhı.