“Haftada bir yirmi beşlik verir. Aylardan temmuz. Bir ayda eder bir lira. Bir yazlık ayakkabı iki lira. Bir beyaz pantolon üç lira. Hepsi eder beş lira. Temmuz, ağustos, eylül… Hepsi ne eder? Üç lira. Demek ki yazlık ayakkabıdan, süt beyaz pantolondan umut kesik.”
Yaşar Kemal çocuk kitapları serisinden ‘Beyaz Pantolon’da dünün, bugünün ve geleceğin hiç bitmeyen hikayesini yazıyor: Çocuk işçilik… Sömestr tatiline giren 19 milyon öğrenci haberlerinin yanında eğitim öğretim göremeyen ve çalışmak zorunda kalan çocuklar da haber oldu yine, yeniden. ‘Beyaz Pantolon’ hayalleri olan çocukları var bu ülkenin de Yaşar Kemal’in Mustafası’nın olduğu gibi… Büyümek dediğin herkes için eşit derecede, kolay koşullar altında olmuyor. Yarıyıl tatili nedir bilmeyen o sevinci yaşamayan, hayalleri üç kuruş yevmiyenin ucunda olan çocukların hikayesi Beyaz Pantolon. Yoksulları, ezilenleri, zulme uğrayanları, emekçileri, memleket insanını, doğayı ve çocukları hemen hemen bütün eserlerinde konu ediniyor Yaşar Kemal. Mustafa ayakkabı tamircisi bir çocuk… Tek hayali bir beyaz pantolon alabilmek. Onu alabilmek için de bir parçacık canıyla tuğla ocağında 3 gün çalışmayı kabul edip ölümüne mücadele etmesine tanık oluyoruz. Günün sonunda Mustafa’nın acı ama tatlıya bağlanan hikayesiyle ‘umut’ var dedirtiyor yazar. Evet, umut var hala var her şeye rağmen, var.
“Çok sıcak vardı. Mustafa çocuk tere batmıştı. Dikmekte olduğu yırtık ayakkabı, Mustafa çocuğun elinde kalakaldı. Ötelere öyle bir daldı ki… Dışarıda güneş, kasabanın eğri büğrü, bozuk, parkeleri sökülmüş caddesine alabildiğine çökmüştü. Karşı damın kirli duvarının köşesindeki kalın yapraklı incir ağacının koyu gölgesine dili bir karış dışarıda bir köpek upuzun serilmiş uyukluyordu. Bir zaman köpeğe baktı. Öyle bir isteksizdi ki, yırtık ayakkabı sanki elinden düşecekti. Yan gözle, ustaya çaktırmadan, şöyle bir baktı. Usta her zamanki gibi işine dalmıştı. Ayakkabıyı örse koyup gelişi güzel bir çivi çaktı. Topuktaki yırtığı dikmeye başladı. Hiç canı istemedi.”
***
Canının istediğini yapamayanların tatili oldu sömestr. 9 Eylül Gazetesi muhabiri Murat Ervin’in yarıyıl tatili haberi çok çarpıcı bir gerçekliğe ayna tutuyor. ‘Çalışma Hediyeli 4 Duvar Tatili’ başlıklı haberde Ervin, okula gidip tatile gidecek öğrenciler için tatilin ekonomik nedenlerle 4 duvar arasında geçireceklerini, daha şanssız olanların ise köyünde ya da sokakta çalışacaklarını yazdı. Haberde; asgari ücretli ailelerin çocuklarının evde 4 duvar arasında kitap okuması, televizyon seyredip veya bilgisayar oyunu oynamasının bile bir maliyetinin olduğu yazıyor. Birçok çocuğun ailesinin geçimine yardımcı olmak için sokaklarda ya da bir tanıdığın yanında çalışacağının belirtildiği haberde, “Yatılı okuyan öğrenciler biriktirdikleri harçlıklarıyla köylerine gidip 15 gün boyunca çiftçi olacak”bilgisini paylaşıyor Ervin. Öğrenci sinema bileti 58 TL iken patlamış mısır 50 TL. Bir de kola içmek isterseniz fatura artıyor. Kola 30 TL. Ekonomi Muhabiri Ervin, İzmir örneklemiyle tatilinin bir gününde sinemaya gidecek bir öğrencinin evinden otobüsle sinemaya keyfi yapmasının maliyetini hesaplamış. “160 TL, yaklaşık 2 saatlik film izlemek için bir asgari ücretlinin günlük kazancının yüzde 65’ine karşılık geliyor bu maliyet” deniyor haberde. Ervin, “İşçi, 9 saatlik günlük mesaisinin 5 saatini çocuğu film izlesin diye harcayacak. Bilgisayarına oyun alıp tatilinin bir kısmını oyun oynayarak geçirmek isteyen bir öğrenci için velisi de 200 TL ila 2 bin TL arasında bir fatura ödeyecek” diye yazıyor.
Gelelim haberdeki başka bir detaya; sömestr tatilinde kitap okumanın maliyetini de hesap etmiş Murat Ervin, “15 günlük tatilde kitap okumanın maliyeti ise 50 TL’den başlıyor. Haftada bir gün arkadaşlarıyla buluşup dışarıda gezmenin maliyeti ise yemek, su, çay, ulaşım gibi harcamalarla 350 TL. Böylece 2 haftalık tatil süresince 2 kez sinema, 2 kez arkadaş buluşması, bir gün evinde kitap okuma, bilgisayar oyunu oynamanın asgari ücretliye maliyeti 1520 TL. Yani bir ebeveyn bir haftalık mesaisini 4 duvar arasında geçirecek çocuğunun tatil giderini karşılamak için çalışacak” vurgusunda bulunuyor.
‘Beyaz Pantolon’ hayalleri olan çocukları var hala bu ülkenin. Ama... Murat Ervin’in haberinde konuşan Eğitim İş İzmir Başkanı, “Tatil yaklaşıyor ama buna tatil demek çok da doğru olmaz. Ailelerin ekonomik nedenlerinden dolayı çocuklarını bu arayıl tatilinde götürecekleri tek yer meydanlar, Kültürpark, AVM gibi ücretsiz alanlar olacak. Öğrencilerimiz için zaten sinema, tiyatro, kitap almak gibi şeyler adeta hayal. İzmir’de daha denizi görmemiş öğrenciler var. Sadece tatilde değil, okul saatleri haricinde de zaten aile ekonomisine katkıda bulunmak için çalışan çocuklar var. Bu öğrenciler için tek değişen şey 15 gün boyunca günde en az 10 saat çalışacak olmaları” diyor. Yoruma gerek var mı, her şey o kadar çıplak ki…
***
“Hava su gibi ağır, boğucu, akıyordu. Tepenin arkasındaki gökte kalın bir ışık şeridi var. Parlak. Mustafa çocuk şimdi artık yarı baygın. Artık tümseğe kadar koşacak gücü yok. Yırtık pantolonunu, gömleğini çoktan çıkarmış.”
Kum ocağında 3 gün üç gece çalışıp bir beyaz pantolon almaktı tek isteği Mustafa’nın… “Köprünün başı… Köprünün başında kızlar gezer. Eteklerini rüzgar uçurur. Bacaktaki beyaz pantolonu rüzgar iyice gerer. Tevfik Beyin oğlu Sami var ya ana… Hani o beyaz pantolon giyer, hani sütbeyaz. Süt beyaz lastikleri… Bir güzel süt beyaz. Bir güzel… Kar gibi. İpek mintanım yok mu? Onu da giyerim yakışmaz mı?” demişti anasına. Terzi Vayis’e verecek kum ocağından aldığı parayı bir beyaz pantolon giyecek çeşme başındaki kızların önünden salınarak geçecek. Geçecek de ne olacak? Yine çalışacak yine üç kuruşluk hayaller peşinde bir geleceği yürüyecek. Beyaz Pantolon’dan bugüne değişen bir şey yok. Çocuklar hala aynı hayat şartları içerisinde boğuşuyor. Beyaz Pantolon, Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak kitabında yer alan bir öykü. Şimdi serbest illüstratör Sedat Girgin’in resimleri ile bağımsız bir kitap olarak okurla buluşturulmuş. Kemal’in eşsiz anlatımıyla bugünün Türkiyesi’ndeki çocukların dünyasından bir kesit. Dokunaklı ve çarpıcı…