Her açıdan dökülen ve bir “neo-ortaçağ” ikliminde savrulup giden yeryüzü, küresel salgın belasıyla daha saçma, daha çekilmez, daha beter hale geldi. Coğrafyalarda türlü tanım, kisve ve örgütlenmeyle iktidarda olanların halleri, bu durumu daha da ağırlaştırdı. Genel anlamda ve türlü renklerle arzı endam etse de, dünyanın yaşadığı bu süreci “faşizm” olarak nitelemek için, fazla çabaya gerek yoktur. Küresel bir saldırı, kendine Covid 19’u paravan yapmış, bu ölümcül salgını bir “fırsata” çevirmiştir.
Bu fırsat kuşkusuz bireysel ve toplumsal hakların “insanileştirilmesi”ni, çevre ve doğa felaketlerine karşı bir duruş temizliğini, bilimin sanatın ve düşüncenin değer kazanmasını, sömürü ve savaşların cehennemin dibine gönderilmesine dair bir çağrıyı anlatmıyor. Bu fırsatta kadınlara, çocuklara, emekçilere, aydınlara, işçilere, köylülere yer yok. Bu fırsat, emeğin, bilimin, sanatın, düşüncenin kendini tanımlamasına ve özgür-özerk biçimde yaşamasına fırsat vermiyor. Tam tersi, egemenler bütün bunları, kendilerine yeni fırsatlar ve fır döneceği alanlar yaratmak için birer kanıta, içtihatta ve araca dönüştürüyor.
Hazin ve trajikomik olansa, bütün bunlardan beslenenlerin, bu belalardan kurtulma çaresi olarak, utanmazca kendilerini ve düzenlerini pazarlamasıdır. Korkunç olansa, birey-yurttaş-halk-ulus bilincini, bin anımsatmaya ve onurlandırmaya rağmen hala öğrenemeyenlerin, bunların peşlerinden sürüklenmeleridir. Çağ dışı zihniyet ve uygulamalarını, legalleştirme ve “elde var bir”e dönüştürmek için, şiddetin her türlüsünü uygulayan ve destekleyen küresel sistem ile coğrafyalarındaki temsilcilerini ve onların şakşakçısı aymazları, kimse kusura bakmasın onlara bu fırsatları tanıyanları da, tarih “neo-ortaçağ” sayfalarında utançla yazacaktır.
Şimdi bu güruh, cümle tedarikçileri, kasadarları, akıldaneleri ve duruş zelzelesinde ne yaptığını bilemeyenleri –çünkü bütün bu tuhaflık tek başına yaratılamaz- yeni bir aşamaya geçmiş durumda. Bu aşamanın adı “Bıktırma Siyaseti”dir. Hayır, büyük bir zekâ ürününden değil, ucuzluğun, çapsızlığın, yavanlığın, ahlak-vicdan-duyarlık yoksunluğunun katmerleştirdiği bir zihniyetten söz ediyorum. Nedir bu kirli siyasetin taktikleri?
Korkut, oyala, içine kapanmayı sağla, “bana ne?” noktasına getir. Sorunları kristalize et, oluşumları ve örgütlenmeleri ayrıştır, böl, ikbal hastaları sayesinde birbirine düşür. İtirazları lafazanlıkla boğ, esası gözden kaçır, sorunlardan en çok sen yakın. Sürekli aynı noktaya vur, kısık ateşte tut, hakikati kendisinden vaz geçecek kadar çarpıt. Avunma alanları yarat ama savunma alanlarına asla izin verme. Bin tv ve radyo kanalını görevlendir. Birinden kaçsalar bininde yine seni, reklamcılarını, dizicilerini, pazarlamacılarını görmelerini sağla. Popülizm ve demagojiyi normalleştir, ağlamakla racon kesmeyi, mağduriyetle ceberutluğu aynı anda göster, kendini böyle tanımlamayı doğallaştır. Asla öğrenme, öğrenmeye de izin verme, bildiklerini de unuttur. Çapsızlığı, cahilliği, vasatlığı sürekli onurlandır. Elinde bulundurduğun güçleri, periyodik biçimde anımsat. Biri Floyd’u boğsun, tam küllenirken öteki kadını kaldırıma çarpsın, ne oluyor demeye kalmadan bir başkası avukatı tekmelesin. Birkaç koçbaşın olsun, tehdit etsin. Hepsinin din, millet, beka adına olduğunu söyle. Mesela, kıtalar ötesi bir ülkeyi mahvetmenin, senin ülkenin özgürlüğüyle ne ilgisi var diye soranları anında yok et. Muhalefet partisi liderinin zehirlenmesini soranlara, devletini temsilen çıplak ata bindiğin, karatede figüranını yere sererken çektirdiğin fotoğraflarla yanıt ver. Mikro soluklanmalarını sağladığın için, makro teşekkürler dayat. İcazeti çare, sadakayı umut, kendini de bütün bunların tek makamı olarak ilan et. Nihayet bıktır. Öylesine bıktır ki, değişim sözlüklerden çıksın, ilerleme unutulsun ve her şey bir kadere dönüşsün.
Bıktırma siyasetinin karşısına çıkacak, direnecek ve kazanacak olan, bu taktikleri çöpe atacak olanlardır. “Neo Ortaçağ” bu çırpınmalarla, yarattığı bataklığı kurutacak olanın yine kendisi olduğunu söylüyor ve kabul görüyorsa, ciddi sorunlarımız var demektir. Bu sorunların birinci adımı, dünya görüşünün net biçimde dillendirilmesi ve bunu bir duruşa tahvil edilmesidir. Faşizm en çok bunu başaramayanları sever.