“Yeni Gün”den “Cumhuriyet”e evrilmesi, bir gazetenin anlamını, kimliğini, tanımını
oluşturmuştur. Öyküsüne kolaylıkla ulaşabilir, okuyabilirsiniz. Bu öykü, temelsiz, ilkesiz, savruk “her şey değişir, gazeteler de değişir” kestirmesine kulak asmayacak kadar değerlidir.
Geçmişte, bu anlamı, kimliği ve tanımı “değiştirme” teşebbüslerinin nelere yol açtığı,
Cumhuriyet Gazetesi'nin öyküsünde, özel ve manidar bir yere sahiptir.
Bugün hayli muğlak laf kalabalığı ve gizli ajandalar içinde, sisteme dair kesif bir
geriye dönüş dayatılmaktadır. Bir ülkenin devrimsel sistem tercihine koşut biçimde, adını “Cumhuriyet” koyan bir anıtsal kurumun, bu gidişat karşısında insana neredeyse “yalnızca adı kaldı” dedirtecek zikzaklar çizmesi, derdini anlatamaması, çoğu zaman ne dediğinin anlaşılamaması, çok trajik bir durumdur. Yalnızca zihinsel değil, her biri tartışılacak uygulamalarla, bu gidişat sanki hızlandırılmaya çalışılmaktadır.
Cumhuriyet Gazetesi'nin niteliği, misyonu, okur profili, bir gazeteden ötede olması
üstüne, uzun uzun yazmaya gerek yok. Ama bugünkü yönetim anlayışı, biçimi ve
uygulamaları üstüne söylenecek söz çok. Bölge eklerinden başlayalım. Önce kuşa çevrilen, haftada bire indirilen Ege Bölge Eki, harika bir zamanlamayla, yerel seçimlerin hemen öncesinde kaldırılıverdi. Gerekçe “ekonomik”ti. Özellikle sosyal
demokrat partilerden ve adaylardan gelecek reklam kazancının budanması, enteresan ötesi bir deha örneğiydi. Bilim Teknoloji ekinin kaldırılmasıyla iyice sıvanan “yenilikler”in üstüne, elbette bir de tüy dikilmeliydi. Cumhuriyet Gazetesinin en güçlü olduğu (bakınız seçim sonuçlarıyla ilgili haritalar), satıldığı, zihniyet yakınlığıyla desteklendiği bir bölgedeki temsilciliği kapatılıverdi. Esasında nicedir kokusunu duyuyor, ancak konduramıyor, böylesine bir çılgınlığın yaşanacağına inanmıyorduk. Gazetenin halihazırdaki yönetimi, elbette yuvarlamalar, “ben yaptım oldu”lar dışında, bu durumu da açıklayamadı. Nasıl açıklayabilirdi ki? Çünkü adama önce şunu sorarlardı: Her şeyi bırak, yılbaşına iki gün kala, onca insanı işsiz bırakıp, kapı önüne koymak, Cumhuriyet Gazetesine yakışır mı? İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nin ve Türkiye Gazeteciler Sendikası'nın bu bağlamdaki eleştirileri ortada ve var mı bir yanıt?
Kese kağıdından değil, kurumsal değeri, basın tarihindeki tanımı ve okur-ülke-yaşam
bağlamındaki işleviyle Cumhuriyet Gazetesinden söz ediyoruz. Yalnızca eklerin kaldırılması ya da bölge temsilciliklerinin kapanması değil, gazeteden koparılan ya da şaşaayla eklenen ve iki günde ortadan kaybolan kalemlerin niteliği pek mi ekonomik getiri sağlamıştır? Kırk yıldır aynı kalıp tümcelerle yazmaktan bıkmayanlara ve herhalde artık okunmayanlara ödenen maaş vs., işten çıkarılan kaç emekçiye bedeldir? Her gün aynı kişileri ve serüvenlerini anlatmaktan oluşan gazetecilik anlayışı, gazeteye çok mu “girdi” sağlamaktadır? Mizanpaj tercihi, kurumsal kimlik çalışmaları, içerik-tutum-duruş virajları çok mu ucuza mal olmuştur? Bambaşka bir niteliğe sahip Cumhuriyet okurunun, bu konularda neler düşündüğü, hangi yöntemlerle araştırılmakta ve yararlanılmaktadır? Okur Temsilcisi köşesinde yer bulabilen görüşler, ne kadar dikkate ve ciddiye alınmaktadır?
Köşe bitti, söz bitmedi. Gazete temsilciliğinin kapatılmasının, vahim biçimde
sürmekte olan, İzmir’i yaşamın her alanında yoksul ve yoksun bırakma çabasındaki yerine gelince… Konuyu bir de bu açıdan tartışmayı, sonraki yazılara bırakıyoruz.
“Sana ne, bu hakkı nereden alıyorsun?” diye düşünenler olabilir. Söyleyelim:
Cumhuriyet Gazetesinin bir ömür boyu okuru, yıllarca yazarı olmaktan alıyoruz. Derin üzüntü ve kaygımız da, bunları dillendirmeyi göreve dönüştürüyor.
2016, dilediğinizce bir yıl olsun.