Bir fincan kahve… Sabahın mahmurluğunu üzerimizden atmamıza yardım eden, bir dost sohbetine eşlik eden, bazen de yalnızlığımıza yoldaşlık eden o büyülü içecek. Kahve, kimine göre bir tutku, kimine göre bir ihtiyaç.
Kahve kokusu sizi de bir anıya götürmüyor mu? Belki bir kış sabahına, annenizin mutfağında kahve yaptığı o ana... Veya üniversite yıllarında olduğunuz bir sınav sabahına... Kahve kokusu, yalnızca burnunda değil, anılarda da yer eder. Ve en güzel tarafı, bu koku her zaman bir samimiyet taşır.
Bu kahve fincanının içinde kimlerin emeği var hiç düşünmediniz mü? Brezilya'nın, Etiyopya'nın veya Kolombiya'nın bir köyünde uyanan bir çiftçi, kahve çekirdeklerini toplamak için sabahın erken saatlerinde işe koyuluyor. O çekirdekler, onlarca elden geçiyor; Kavruluyor, paketleniyor ve sonunda sizin masanıza ulaşıyor. Bu yolculuklar sırasında emeği geçen onlarca insanın izi, aslında o küçücük fincanda gizli.
Bazen bir fincan kahve, yalnızlıkla barışmanın en kolay aktarımıdır. Tek başınıza bir kafede oturduğunuzda, elinizde bir kitap ya da sadece düşüncelerinizle baş başa kaldığınızda, kahve size bir arkadaş olur. Yalnızlığınızın bile bir tadı olur: Hafif acı, biraz tatlı, yaşadığımız hayatlar gibi.Ve işte o anlarda kahve sadece bir İçecek değil, sizi anlayan bir dosttur. Sizinle konuşmaz ama varlığıyla oradadır.
Çekirdeklerin öğütülmesi, suyun doğru adımda kaynatılması, o ilk buharın kokusunun etrafa yayılması… Bunların hepsi, kahve içmeyi bir keyfe dönüştürmektir.
Sonuçta bir fincan kahve sadece kahve değildir. O bir yolculuktur, bir hikayedir, belki de size verebilecek en güzel moladır.