İzmir tarih boyunca bulunduğu coğrafyada önemli bir kent olmuş ve tarihte dönüm noktası sayılabilecek olaylara tanıklık yapmış bir kenttir. Özellikle yakın dönem diyebileceğimiz Osmanlı Dönemi’nde çok zengin bir birikime sahip olabilecek sosyal, kültürel ve ekonomik süreçlere ev sahipliği yapmıştır. Ancak bu uzun süreç kentin kül olmasına yol açan vahim bir işgal ile son bulmuştur

9 Eylül 1922’de kentin Türk ordusu tarafından işgalden kurtarılması sadece İzmir’de değil, tüm Anadolu’da büyük bir sevincin ve mutluluğun kaynağı olmuştu. İşgalin, savaşın ve yangının büyük zarar verdiği kent, genç Cumhuriyet’in önünde başarının hedefi olarak duruyordu. Bu süreç üzerinde pek durulmamış ve İzmirliler tarafından pek içselleştirilmemiş bir süreçtir. Kentin 9 Eylül 1922’den itibaren nasıl ayağa kalktığını kapsayıcı bir şekilde alan çalışma Tülay Alim Baran’ın “Bir Kentin Yeniden Yapılanması, İzmir 1923-1938” (Arma Yayınları 2003) başlıklı kitabı olmuştur. Zengin bir konu başlığına sahip olan kitap süreci her alanda ele alarak kentin ilk 15 yılını ve ayağa kalkışını ayrıntılı olarak ele alıyor. Doktora tezi olarak hazırlanan çalışma, gözden geçirilerek kitap olarak yayınlanmış. Kitabın sadece ana başlıkları şöyledir:

Birinci Bölüm

1923-1938 Yılları Arasında İzmir’de İmar, Genel Olarak Şehirleşme ve Planlama

1923’ten Sonra Türkiye’de İmar Çalışmaları

1923’de İzmir’in Genel Görünümü

İzmir’de İmar Çalışmaları

İmar Planının Uygulanması

İkinci Bölüm

1923-1938 Yılları Arasında İzmir’de İskân

1923-1938 Yılları Arasında İzmir’de Genel Olarak İskân

Üçüncü Bölüm

1923-1938 Yılları Arasında İzmir’de Yaşam

Nüfus

İzmir’de Türk Kadını

San’at ve Eğlence

Okullar ve Kütüphaneler

Basın

ZEKİ ARIKAN’IN SUNUŞ YAZISI

Kitaba sunuş yazısı kaleme alan ve geçen yıl ekim ayında kaybettiğimiz değerli hocamız Zeki Arıkan kitabın çalışılan dönemine ilişkin şu düşüncelere yer verir: “Cumhuriyet yönetimi, her alanda olduğu gibi işgalden kurtulan Batı Anadolu’da da sözün tam anlamıyla bir enkaz devraldı. Bu korkunç yangın yeri nasıl imar edilecek, nasıl şenlendirilecek ve İzmir eski ekonomik gücüne nasıl kavuşacaktı? On yıldan beri savaş içinde olan bu ülkenin parası yoktu, kadroları yetersizdi, insan kaynakları zayıftı. Bütün bu güçlükler büyük özverilerle aşıldı. İzmir’in yangın yerinden yeni bir kent yaratılması bir destandır. Bu, cumhuriyeti kuranların yarattığı bir destandır. Nitekim çok geçmeden bu yangın yerinin üzerinde yeni ve çağdaş bir kentin yükseldiği görüldü.”

HARİKZEDELER

Elbette kitabın üzerinde yoğun olarak durulması gereken birçok başlık var. Ancak yerin kısıtlılığı bağlamında bunların üzerinde burada durmak olanaksız. İki konu başlığını paylaşmakla yetinmek istiyorum. Bunlardan ilki işgal ve kurtuluş sırasında evlerini kaybederek İzmir’e sığınanların yani harikzedelerin durumuyla ilgili: Meskenleri düşman, âsiler ve hasbel lüzum hükümet tarafından hedm ve tahrip edilenler. Manisa, Aydın, Alaşehir, Salihli, Nazilli Uşak, Afyonkarahisar, Torbalı, Söke ve Urla gibi yerleşim bölgelerinden gelen aralarında kunduracı, rençber, amele, bağcı, bakkal, memur, arabacı, komisyoncu, şoför, tüccar, kahveci, polis, doktor, bay ve bayan öğretmen gibi hemen hemen her meslek grubundan insanın bulunduğu harikzedeler İzmir’in çeşitli semtlerine dağılmışlardı.

Karataş, Ayavukla, Tepecik, Bayraklı, Halilrıfatpaşa, Göztepe, Karantina, Darağacı, Karşıyaka ve Göztepe gibi değişik yerlerde bulunmalarına rağmen çoğunluğunun Dibekbaşı’na yerleştiğini görüyoruz. Küçük bir örnek vermek gerekirse Esas Kayıt defterlerine kaydı yapılan yaklaşık 500 kişiden 130 yakınının yerleşim alanı olarak Dibekbaşı’nı seçtiğini söyleyebiliriz.

İZMİR’DE TÜRK KADINI

Bir diğer konu ise İzmir’de Türk Kadını; şu cümleleri gözünün önüne getiren insan 1920’li yıllarda kadının İzmir’de nasıl bir cefakârlık ve fedakârlık içinde olduğunu görecektir: 1923’te Ahenk Gazetesinde çıkan bir yazı şöyleydi: ‘Her gün sabahları güneş doğmadan yollara çıkılsa binlerce kadının Değirmendağı’ndan, Eşrefpaşa’dan, Karataş’tan, Topaltı’ndan aşağı doğru akıp gelmekte olduğu görülür. Bunların ekserisi ya bir şehidin kadını ya da yoksulluktan terk-i hayat etmiş bir aslanın sağ bıraktığı kimseciklerdir. Ekserisi tütün, incir, üzüm vesaire işçileridir.

ÖNCÜ İZMİRLİ KADINLARI

Yazar dönemin İzmir’inde önemli rol oynayan kadın hemşerilerimizin de isimlerini sıralıyor. Belki onlara olan vefa borcumuzu anımsatırcasına… Yardımcı Hemşireler Cemiyeti üyesi Feriye Refik, Makbule Tevfik, Hasene Nalan, Saadet Esat, Cevriye İsmail, İsmet Besim ve Mürüvvet Memduh gibi hanımlar İzmir Basını’nın yakından tanıdığı isimlerden birkaçıydı.

Her İzmirli’nin Sayın Baran’ın 20 yıl önce yayınladığı kitabı satır satır okumasında büyük yarar görüyorum; bir kentin nasıl ayağa kalktığını/kaldırıldığını bilinç düzeyinde anlamak/öğrenmek için… Ancak aynı dönemi, 1929-1939 yılları arasında ele alarak 2017’de doktora tezi hazırlayan Sevgili Derya Genç Acar’ın bu tezinin de kitap olarak yayınlanması ve okunması umuduyla…

VEDA VE TEŞEKKÜR

22 Kasım 2021’de ilk yazıyla başladığım bu köşede İzmir ile ilgili yazdıklarım, derlediklerim ve paylaştıklarım iletişim ve etkileşim anlamında iyi bir fırsat oldu - hem benim hem de okuyucu için. Çok değerli geri dönüşler aldım. Ancak diğer yandan da görüyorum ki, “İzmir Araştırmaları” henüz çok eksiktir ve üretilen bilginin kentliye ulaşması bağlamında yetersizlikler vardır. Özellikle, kruvaziyer gemilerin kente uğraması konusunda öne sürülen “Kentin hikayesi yok” hükmü üzerinde düşünmemiz gerekiyor. Kente dair bilgi üretimini kentli için düşünürsek ve kentli de kentine dair bilgi üretilmesini talep ederse zaten kente dair hikaye yazımı başlamış demektir. Ancak belli bir süre ara vererek; şöyle geri çekilip ne olup bittiğini anlamak için; uzun zamandır ihmal ettiğim arşivimi bir düzen içine sokmak ve bir İzmir Araştırmaları Kütüphanesi’nin alt yapısını hazırlamak için; elbette yanı sıra İzmir araştırmalarını sürdürmek amacıyla ve bunun son örneği olarak Değerli Bülent Özükan ile yayına hazırladığımız Boyut Yayınları’ndan çıkacak olan “Tarihte İzmir Haritaları” gibi yayınlara devam etmek için…

Gazetede yazmam için ilk rica eden Sevgili Misket Dikmen ve Dilek Gappi’ye, yazdığım süre içinde sıkı bir diyalog içinde olduğum sevgili Sinan Keskin’e ve gazetede emeği geçen tüm arkadaşlara teşekkür ediyorum.